Ne Okusak? Nisan Ayı Kitap Önerileri

Yazı yoktu ama o vardı.
Tekerlek icat edilmemişti ama o yerli yerindeydi.
Dünya yaratılmamıştı ama o kasılıp gevşiyordu.
İnsan henüz cennetteyken onunlaydı ve içindeki her şey de sevgi, aşk, vefa, iyilik, şükür, hamd, dostluk gibi erdemler üzerineydi… 
Âdem ata onun sesini dinleyip arzusunu giderme gayretine düşmeseydi belki de yolu yeryüzünde tövbelere, pişmanlıklara ve umutlara hiç evrilmeyecek; çevresi daralmalar ve genişlemeler,  arınmalar ve kirlenmeler, yangınlar ve donmalarla hiç kuşatılmayacaktı.
Şimdi?
Aşk ve nefret, iyilik ve kötülük, saadet ve keder, iman ve inkâr… İnsana insan olduğunu  artık bunlarla hissettiriyor. Bazen aydınlık, bazen karanlık; gören göz veya işiten kulak bazen… Göğüs kafesinde ahenkle her büzülüp genişlemesi bizi içten içe süratle değiştiriyor ve hâlden hâle döndürüyor. 
Bud-dub… bud-dub… bud-dub… 
Sesindeki  ters-yüz oluş bile adıyla örtüşük: “Bir şeyi bir yönden öteki yöne çevirmek; renkten renge giriş, kararsızlık, durmadan dönüşüm ve değişim = KALP.”
Kalbe dair ne varsa…
İskender Pala’nın her zamanki yetkin kaleminden…

  Önce Stefan Zweig, ardından daktilosuyla beraber sevgilisi Lotte gelir. Onu başka bir ünlü Avusturyalı yazar izler: Joseph Roth. Sonra başkaları da sökün eder: başka yazarlar, muhalifler, aydınlar…
  Sene 1936’dır. Faşizmin yersiz yurtsuzlaştırdığı bu insanlar, Belçika’nın küçük sayfiye kenti Oostende’de son kez bir araya gelirler. Kitapları yasaklanmış, kendileri kovuşturulmuştur. Avrupa topyekûn savaşın ve yıkımın eşiğindeyken, zorunlu ya da gönüllü sürgündürler. Faşizm ve çok geçmeden de savaş, Avrupa’yı büsbütün yutmadan önce Oostende’de kısacık bir an birbirlerine yaslanırlar.
  Karanlıktan Önceki Yaz işte bu kısa âna, dayanışma ruhuna ayna tutuyor: dostluğa, aşka, umuda ve çaresizliğe. Çünkü bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Evrensel bir ezgidir Zülfü Livaneli,
Ya da eşsiz bir film karesi,
Belki de sonu gelsin istemediğimiz bir romandır o.
Ama en çok da umuttur.
Hep genç kalan, gençlikle çoğalan, her dokunduğuna çiçek açtıran umutlu bir rüzgâr.

  Olağanüstü Bir Gece, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimin hikâyesidir. Sıradan bir Pazar gününü at yarışlarında geçirirken, belki de ilk kez burjuva ahlakından saparak “suç” işler. Böylece yeniden “hissetmeye” başladığını, kötücül ve ateşli hazları olan gerçek bir insan olduğunu fark eder. İçindeki haz dolu esrime, aynı günün akşamında onu gece âleminin son atıklarının arasına, “hayatın en dibindeki lağımlara” sürükleyecek, varış noktası ise ruhani bir uyanış olacaktır. 

İlgili Makaleler