InStyle Nisan’da: Marco de Vincenzo

Maksimalizmin egemenliği altındaki bölgelerden birinde, gösterişli dokuların büyüsünü sade kesimlerle bir araya getiren ve yarattığı bu tezatlığın keyfini çıkaran bir tasarımcı yaşıyor. İçgüdülerinin izini süren Marco de Vincenzo’yla keşif zamanı…

Kariyerinize Fendi’de deri aksesuarlar tasarımcısı olarak başladınız. Hazır giyime geçişiniz ve kendi markanızı kurmanız nasıl oldu?

Fendi ile baş deri aksesuarlar tasarımcısı olarak iş birliği yapmaya devam ediyorum. Silvia’yla çalışmaya çok erken yaşta başladım ve ondan fikirlerimden korkmamayı, onları ifade etmeyi öğrendim. Zamanla işlerim arasında mükemmel bir denge kurmayı başardım. Markam sayesinde de zorlukların üstesinden gelme konusundaki yeteneklerimi geliştirdim.

Aksesuar deneyiminiz nasıldı? Çanta ve ayakkabılar konusundaki zevkiniz zamanla değişti mi?

Fendi’de çalışırken aksesuarları sevmek kolay. Tabii ki zevkler zamanla değişiyor, moda evrim geçiriyor. Bu değişimleri kabullenmeyen her tasarımcı kaybolmaya mahkum. Bazen geçmişte tasarladığım bir parçayı görüyorum ve “Bunu nasıl yapabildim?” diye düşünüyorum. Halbuki aslında o zaman için çok iyilerdi.

Yaratım süreciniz ve bir koleksiyonun hazırlık aşamasından bahseder misiniz?

Özgür bir süreç, tıpkı boş bir sayfa gibi ya da planlanmamış bir yolculuğa çıkar gibi. Nerede sonlanacağını bilmek istemiyorum, bunu zamanı geldiğinde keşfetmeyi tercih ediyorum. İçgüdülerimi özgür olma konusunda serbest bırakıyorum.

En çok hangi dokuları kullanmayı seviyorsunuz?

Parıltılı dokuları, lureks kullanarak gökkuşağı desenleri meydana getirmeyi seviyorum. Bunlar benim estetik anlayışımın ayırt edici unsurları oldular. Fakat her sezon farklı şekillerde ortaya çıkıyorlar. Pırıltı, beklenmedik bir şeyin arkasına saklanmış da olabilir.

İlkbahar-Yaz 2018 koleksiyonunuz çocukluk döneminizde Sicilya’da geçirdiğiniz özgür yazlardan ilham alıyor. O anıları kıyafetlere nasıl aktardınız?

Alışıldık Sicilya tarzından farklı olarak, o bölgeye ve geleneksel kültürüne ait parçaların hakimiyeti yok. Bitmeyen partiler, açık hava sinemaları, elinize o an ne geçiyorsa onu giymenin getirdiği özgürlük… Mantra her şeyi bir araya getirmek. Zaten Sicilya da zıtlıkların harmonisi değil mi?

Mevsimsel koleksiyonlar ve aradaki resort sezonuyla birlikte tasarlanacak çok fazla koleksiyon var! Modanın bu yeni çağıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Hız tasarımcılar için olmazsa olmaz bir yetenek haline geldi. Ben genelde en iyisini baskı altındayken ortaya çıkaran bir insanım. Seçme şansım olsa daha az koleksiyon tasarlamak isterdim. Belki de dünyanın bu kadar kıyafete ihtiyacı yoktur!

Kendi markanıza sahip olmanın artı ve eksileri neler?

Biri kendi markam olmak üzere iki mesleğe sahip olmak, kıyaslama yapabilmek için harika bir fırsat. Fendi’de bütçeden materyal seçimlerine kadar sonsuz imkana sahipsiniz. Moda evinin anlayışının hizmetindeyiz. Kendi markam içinse daha dikkatli ve titiz olmam gerekiyor, ama tasarımcı benim. Sağlıklı bir harmoni!

Kariyerinizin dönüm noktası neydi?

Koleksiyonumu ilk kez sunduğum zaman! Seçimlerinizin risklerini üstleniyorsunuz, çizimden başlayarak kodlar arıyor ve bir hikaye oluşturuyorsunuz. Şurası kesin; hepsi birçok sorumluluk ve fedakarlık gerektiriyor. Ama bin kere olsa yine yapardım.

İyi bir illüstratör olduğunuzu biliyoruz. Bu yeteneğinizle ilgili bir planınız var mı?

Bir gün modadan farklı bir projeyle tasarıma geri dönmek isterim, belki bir çizgi film olabilir. Bunu yapacağıma eminim.

Sanatsal ilhamlarınız nelerdir?

Omnivor, yani hepçil biriyim. Hayattaki her şey bir ilham kaynağı olabilir, hayatımda hiç denemediğim bir spor bile! Sanata gelirsem, onu seviyorum ve ayrım yapmadan onu hissediyorum.

Türkiye’de yeni koleksiyonunuza nereden ulaşabiliriz?

Galeries Lafayette ve Harvey Nichols İstanbul. Bu ortaklıktan büyük mutluluk duyuyorum

İlgili Makaleler