Anne dizisinde komiser Sinan karakteri olarak izlemeye başladığımız Serhat Teoman, baharı direksiyonun başından selamladı
Mart sayıları için çekim yaparken, şubatın sürprizlerle dolu günlerinden payımızı alırız; bir kış gününe de uyanabiliriz, pırıl pırıl bir sabaha da… Serhat Teoman’la çekim yapmak için buluşacağımız güne karar verirken de bu sürprizlerin bizden tarafta olacağı bir günün hayalini kurmaktan başka çaremiz yoktu. Şanslıymışız; bir araya gelmeyi o kadar uzun zaman boyunca, o kadar çok istedik ki gün puslu başlasa da birkaç saat içinde şahane bir bahar havasında, bakmaya doyamadığımız klasik bir arabayla, yüzünden gülümsemesi eksik olmayan sıcacık bir aktörle karşı karşıya bulduk kendimizi. Her bölümüyle ekrana kilitleyen Anne dizisine hızlı bir giriş yapan Teoman’la, hem dizinin dinamiklerini, hem de yakın arkadaşlarıyla çektikleri Mahalle isimli filmlerini konuşurken ailelerinin en yeni üyesi Terrier kırması Hatun hanımdan bahsetmeyi de ihmal etmedik.
Anne ile başlamak isterim sohbetimize, kadroya sonradan dahil olmanın artılarından ve eksilerinden bahsedebilir misiniz?
Zordur sonradan girmek, çünkü seyirci karakterleri kabullenmiş, empatiyi kurmuş olur. Yönetmeninden oyuncularına tüm ekip tamamlanmış ve bir uyum sağlanmış olur sen gelene kadar. Fakat Medyapım benim daha önce yolumun kesiştiği bir şirket, Merve Girgin ise çok uzun yıllar birlikte çalıştığım bir yönetmen. Gülenay abla (Kalkan) da Bugünün Saraylısı’ndan tanışıyoruz. Bunun haricinde, zaten öncesinde aynı projede buluşmasak da tanıdığım pek çok kişi vardı kadroda, teknik açıdan herhangi bir sorun yaratmadı sonradan dahil olmak yani.
Karaktere uyum sağlamak için önceki bölümlerin hepsini izlediniz mi?
Orada iki seçenek vardı; biri, senaryo gereği Sinan gerçekten yaşananlara dair hiçbir şey bilmediğinden tüm olayları onunla birlikte baştan çözümlemek, diğeri de önceki bölümleri izlemek. Benim yaptığım ise aslında biraz orta yolu bulmak oldu bu ikisi arasında; detaylarda boğulmadan sahnelere baktım ve Sinan’la beraber sıfırdan keşfetme yoluna gittim.
En çok sahneniz herhalde çocuk oyuncu Beren Gökyıldız ve Cansu Dere’yle, nasıl bir uyum sağladınız?
Çok keyifli, çünkü çok profesyoneller her ikisi de. Herkes sete hazır geldikten sonra, insanların egoları yoksa, negatif enerjilerini sete taşımıyorlarsa açıkçası bizim işlerimizde çok fazla sıkıntı çıkmıyor.
Çok şık biri komiser Sinan, bunun bir ön çalışması oldu mu?
Alışık olmadığımız bir görünümü var sanırım, ama aslında çok da abartılı bir hali yok bence, bir boğazlı kazak, bir palto, bir de pantolonu var… Cinayet Büro Amiri olduğu için bir ağırlığı olması gerektiğini düşündük.
Siz ilgili misinizdir giyimle, alışverişle?
Çok değil, ancak bir şeylere ihtiyacım olduğu zaman alışverişe çıkarım. Sokakta yürürken bir mağaza vitrininde bir şey görüp de, “Bir bakayım neler varmış,” demem örneğin (gülüyor).
Mahalle’den bahsedelim o halde, ne zaman izleyebileceğiz filminizi?
Filmin vizyon tarihi henüz belli olmadı ama post produksüyona başlıyoruz, hatta buradan oraya gideceğim. İlk gösterimin İstanbul Film Festivali’nde olmasını umuyoruz. İlk elde festivalleri turlamak amacımız,
hemen vizyona girmek gibi bir isteğimiz yok yani.
Film aslen tiyatro oyunu olarak kurgulanmış, doğru mu? Aynen, bu bir tiyatro oyunuydu ilk başta, oturup konuşurken güzel bir film olabileceğini düşündük ve öyle ilerledik.
Buğra Gülsoy’la beraber mi yazdınız peki?
Evet, Emre Erkan, Buğra ve ben birlikte yazdık G.E.T Yapım olarak, bir de Mert Öner var. Dördümüz birlikteyiz bu işte, yönetmenliğini ise Buğra ile ikimiz yaptık.
Nasıl bir tecrübeydi?
Zor ama çok keyifli bir tecrübe.
Nasıl arkadaş oldunuz Buğra Gülsoy’la? Biz Buğra’yla sektörde tanıştık, Hepimiz Birimiz İçin diye bir gençlik işiydi, 2008’de orada başladı arkadaşlığımız, sonra Kuzey Güney geldi, Pragma’da da beraber oynadık. Emre ve Mert’le ise İzmir’den okuldan tanışıyoruz (9 Eylül Üniversitesi).
Peki filmin hikayesi hakkında bize ne kadar bilgi verebiliyorsunuz? Hepimizin bildiği, içinde yaşananlarla alakalı empati kurabileceği türden bir mahallemiz var. Bir gün bir yabancının gelmesiyle bütün mahallelinin hayatı değişiyor. Ön yargılarımız üzerine bir hikaye bu aslında.
Bol bol dizi izlediğinizi söylemişsiniz, radarınıza takılanlar hangileri bu sıralar?
Son bir buçuk haftadır bitti dizilerim, bedbahtım (gülüyor). Blacklist’i izlememiştim mesela onları izledim, Designated Survivor’ı çok sevdim, çok güzel bir konu bulmuşlar, Kiefer Sutherland her zaman olduğu gibi burada çok iyi.
Yakın zamanda bir köpek sahiplendiğinizi biliyorum kız arkadaşınız Leyla Feray’la birlikte, biraz da ondan bahsedebilir miyiz, nasıl girdi hayatınıza?
Böyle çok uzunca düşünülüp, tartılıp hazırlığı yapılan bir şey değildi. Ben hayvanları çok severim ama bir köpek almak çok büyük bir sorumluluk. Hatun, çevre yolunda biraz ezilmiş halde bulunmuş. Bir aile sahiplenmiş ama evlerinde başka bir köpek daha olduğu için uzun süre orada kalamamış. Hal böyle olunca fazla düşünecek bir şey kalmadı bize de…
Peki sete götürüyor musunuz, ikiniz de çok yoğunsunuz malum, ne yapıyor evde tek başına?
Ben köpekle çok gezmiyorum, keyfi iyi çünkü onun evde. Ama tabii ayrı kaldığımız süre uzayınca büyük trip yiyorum kendisinden (gülüyor).