Tiyatroyla o ilk buluşmanızdan biraz bahsedebilir misin?
İçimde o dürtü hep vardı, oyun oynama dürtüsü. Aslında birçoğumuzun içinde taşıdığı bir dürtüdür bu, zamanla büyümek zorunda olduğumuzu düşündüğümüz ve büyümeyi yanlış anladığımız için törpüleriz. Ben törpülememeyi seçtim ve lise yıllarımda ilkokula nazaran daha fazla haşır neşir olmaya başladım tiyatroyla. Çok sevdiğim bir tiyatro eğitmenim vardı o zamanlar, Emre Turhan, aynı zamanda yatakhane sorumlumuzdu. Onun payı büyüktür oyunculuğa başlamamda. Önce seçmelere girdim, seçmeleri geçtikten sonra oyun okumaya başladık, roller dağıtıldı ve sonunda provalara başladık. Kostümleri, dekoru, posterimizi, rejimizi, müziklerimizi hep kendi çabamızla yarattık. Lise zamanında okulda fazladan bir dakika geçirmek bile dayanılmazken; provalar esnasında saatlerimizi, hafta sonlarımızı, tatillerimizi sadece bu işi yapmaya adadık ve sonunda tamamen kendi emeğimizle bir eser ortaya çıkardık. Bu benim için çok farklı ve eğitici bir süreç oldu. Sadece oyunculuk anlamında değil bir şeylere emek vermenin, bir şey uğruna yaşamanın ve çalışmanın ne demek olduğunu ilk defa bu süreçte anladım. Güzel dostluklar kurdum, güzel hikayeler edindim. İnanılmaz bir süreçti benim için.
Röportajın tamamı InStyle Temmuz sayısında!