Hayalperest

Markası Jacquemus’nün 10. yılını etkileyici bir defileyle kutlayan kurucusu ve tasarımcısı Simon Porte; kural dışı, cesur ve beklenmedik çizgisiyle moda endüstrisini derinden sarsmaya devam ediyor.
Benim adım Simon. Mavi ve beyaz renkleri, çizgileri, güneşi, meyveleri, yuvarlak formları, hayatı, şiiri,
Marsilya’yı ve 80’leri severim.” İnternete girip Simon Porte üzerine ufak bir araştırma yaptığınızda muhtemelen karşınıza çıkacak ilk şey Instagram’ının biyografi kısmına yazdığı bu cümle olacaktır.
‘Google’layacağınız’ bir diğer sorunun da ‘Jacquemus nasıl telaffuz edilir?’ olacağını tahmin ediyorum.

Fransa’nın Salon de Provence ile Cavaillon bölgeleri arasında kalan Mallemort isimli, az nüfuslu bir köyde doğan Simon Porte’nin çiftçilik yapan ailesiyle birlikte doğanın içinde, tarlalarda geçirdiği çocukluğu sıra dışı olmasa da, bugün geldiği noktada hala içindeki o çocuğu koruyabilmesi alışılmadık bir durum. 18 yaşındayken Paris’e taşınan Porte, bu moda metropolünün sert rekabetlere ev sahipliği yapan sahnesine taptaze, oyuncu bir ruh getireceğini o dönemlerde öngörebilir miydi, bilmiyoruz. Ama hayatı ertelememek gerektiğini erken yaşta acı bir tecrübeyle öğrendiği kesin. Tasarımcı, çok düşkün olduğu annesi Valerie’yi henüz 42 yaşındayken bir trafik kazasında kaybetmesinin ardından, onun evlenmeden önceki soyadı olan ‘Jacquemus’ adıyla, henüz 19 yaşındayken kendi markasını kurdu. Bu fikrin arkasında hem kariyeri boyunca her koleksiyonunun ilham perisi olacak annesi, hem de sadece belli bir kitleye değil herkese hitap edebilen bir şeyler yaratmaya olan arzusu yatıyordu. Jacquemus herkesin iletişim kurabileceği bir marka olmalıydı; çünkü kendisi o güne kadar beğendiği ve koleksiyonlarını heyecanla takip ettiği genç tasarımcılarla arasında bir bağ kuramamış ve bunun eksikliğini hep hissetmişti. Hayatta bazen ufak adımlar atmak yerine büyük riskler almak gerekir. Simon Porte de böyle düşünmüş olacak ki esaslı bir moda tasarım okulunda eğitim almak, senelerini iyi bir tasarımcının himayesinde çalışarak geçirmek ve bir gün sıranın kendisine gelmesini beklemek yerine moda sahnesine ani bir giriş yaptı.

Jacquemus’nün global bir markaya evrilme süreci sosyal medyanın markalar üzerinde giderek artan etkisiyle paralellik gösterdi; Porte’nin aktif kullandığı Instagram hesabı, selfie’ler, günlük hayatından renkli anlar, seyahatlerinden etkileyici kareler ve tasarımlarını giyen it-girl’lerin seksi fotoğraflarıyla kısa zamanda büyük bir yükseliş yakaladı.

Tasarımcının bu satırları yazarken 1.4 milyon takipçisi var ve her geçen gün artmaya devam ediyor. Beyoncé, Kendall Jenner ve Hailey Bieber’ın aralarında olduğu üst düzey Jacquemus hayran kitlesinin en önemli özelliği organik olarak büyümesi. Influencer ve yıldızlarla reklam iş birlikleri yapmayan tasarımcı için bu çok önemli. Geçen sene bir röportajında, “Yıldız oldukları için değil, her şeye sahip oldukları ama yine de Jacquemus giymeyi tercih ettikleri için bunun benim için anlamı büyük,” diyerek bu konudaki mutluluğunu ifade etmişti.

Porte, yer yer sürrealist, asimetrik kesimlere sahip, son derece iddialı ve çekici tasarımları, Breton çizgiler gibi alışılmış Fransız konseptlerini cesur yorumlama şekli ve her biri hit haline gelen aksesuarlarıyla; genellikle iki elin parmaklarını geçmeyen moda evlerine çevrili olan gözleri kendisine döndürdü. Moda tutkunlarına ‘başka bir dünya da var’ hissini yaşattı. Bu kolektif his ona 2015’te LVMH’nin jüri özel ödülünü getirdi. Tasarımcı 2009’da, tam 10 yıl önce kurduğu markasıyla bu süre zarfında unutulmaz anlara imza attı. Halka açık bir yüzme havuzunda sergilediği Sonbahar-Kış 2013 koleksiyonu, maskülenliğin hala beklenmedik sayıldığı bir dönemde sunduğu Sonbahar-Kış 2014 tasarımları, ‘La Grande Motte’ isimli bir resort fikrini ele alan, sonrasında kısa film ve kitap haline de getirdiği İlkbahar-Yaz 2014 şovu, tam iki sene sonra, yine bir yaz koleksiyonunda beyaz bir atla sahneye çıktığı teatral gösterisi, İlkbahar-Yaz 2018 koleksiyonu ‘La Bomba’ ve gerçekten de bomba etkisi yapan oversized şapkaları, Amerikalı sanatçı Chloe Wise ile iş birliği yaptığı 2019 yaz koleksiyonu ‘La Riviera’ ve ilk erkek koleksiyonu ‘Le Gadjo,’ tasarım hayatının unutulmazları arasında yer alan unsurlardan bazıları.

Bunların hepsi ve fazlası; onu ve bizi buraya, aynı zamanda 10. yılını kutladığı defilesi ‘Le Coup De Soleil’e getiren yapı taşları oldu. Büyüdüğü yerden bir saat uzaklıkta, Provans bölgesinde yer alan Valensole lavanta tarlalarında gerçekleşen İlkbahar-Yaz 2020 şovu, Porte’nin Fransa’nın kuzeyinde sergilediği üçüncü defilesi de olsa, tartışmasız en etkileyici olanıydı. İlk defa kadın ve erkek koleksiyonlarının birlikte sergileneceği şov öncesinde konuklara ulaşan davetiyeler, defilenin ‘güneş yanığı’ anlamına gelen ismine uygun şekilde seyahat boyu güneş kremleri şeklindeydi. Hava o kadar sıcaktı ki daha sonra onları gerçekten kullanmaları gerekecekti. Defile alanına ulaştıkları anda konukları lavanta tarlalarının tam ortasında, 500 metre uzunluğunda pembe bir podyum ve büyüleyici bir atmosfer bekliyordu. Bir röportajında, “Bazıları sadece lavantaları hatırlayacak. Ama başkaları bu atmosferin bir David Hockney tablosuyla olan benzerliğini fark edecek,” diyen Porte, sanatçının The Arrival of Spring in Woldgate, East Yorkshire in 2011 enstalasyonunu adeta ete kemiğe büründürmüş ve aklıma Oscar Wilde’ın, “Hayat sanatı taklit eder,” cümlesini getirmişti.

Sanatçılar Christo ve Jeanne-Claude, post empresyonizm akımının öncülerinden Paul Cezanne ve çağdaş halı sanatçısı Fransız Jean Lurçat, koleksiyona esin kaynağı olan diğer isimlerdendi. Hatta yazar Brynn Wallner, Sotheby’s için bu koleksiyon özelinde tasarımcının hangi sanatçılardan ilham aldığını tahmin eden bir yazı kaleme aldı. Şovun başlamasıyla birlikte sıcak ve soğuk pasteller, sorbe tonları ve beyazdan oluşan bir renk geçidi podyumda süzülmeye başladı. 35 yeni desenin tanıtıldığı koleksiyon; zarif çiçek motifleri, romantik danteller, uçuş uçuş kumaşlara sahip elbiseler, cool bluz-etek birliktelikleriyle markanın bu dönüm noktasının hakkını verir nitelikteydi. Oversized, hem kadın hem de erkek tasarımlarını betimleyen kelimelerin başındaydı; bol takımlar, blazer ceketler, pilili etekler ve düz kesim pantolonlar bu masalsı atmosfer içinde bile ayakları yere basan bir kadını simgeliyordu.

Konu Jacquemus olduğunda aksesuarlardan bahsetmemek olmaz. Ne de olsa, geride bıraktığımız sezonların en çok ses getiren ayakkabı ve çantaları onun hayal gücünün eseri. Oversized şapkalar, içine hiçbir şey sığmayacak da olsa yine de satış rekorları kıran mikro boy ‘le chiquito’ çanta, zincirli güneş gözlükleri ve bucket şapkalar, baştan ayağa gelene kadar gözümüzü fazlasıyla oyaladı. İnce bantlı zarif ayakkabılar, düz taban terlikler ve hasır apartman topuklarsa yeni sezonda tanık olacaklarımızın habercisiydi.

‘Le Coup De Soleil’ aynı zamanda Jacquemus ve Swarovski’nin ilk iş birliğine de ev sahipliği yaptı. Porte’nin Jacquemus ile geçirdiği on yıla selam durduğu bu etkileyici şov vesilesiyle bu genç erkeğin sadece yaratıcı zekasını değil, mütevazi, hayat dolu kişiliğini de kutlamak istiyoruz. Kendisini 10 yıl sonra nerede görmek istediğini sorduklarında cevabı, “Mutlu görmek istiyorum,” olan Simon Porte’nin bu hayalini de gerçekleştireceğinden şüphemiz yok.
 
Yazı: Eylül SOLAKOĞLU

İlgili Makaleler