Lüks mücevher yazarı Kyle Roderick ile Rizzoli Yayınevi’nden yayımlanan Bejeweled: The World of Ethical Jewelry kitabını ve bu büyüleci dünyanın arka planını konuştuk.
Los Angeles’ta yaşayan Kyle ile aramızdaki zaman farkından dolayı bir türlü başaramadığımız buluşmamızı ofiste bir öğleden sonra FaceTime ile gerçekleştirdik. Orada sabahın erken saatleriydi, Kyle Pasifik Sahil Yolu’nda araba kullanıyordu. Yeşim taşlı küpeleri, ışıltılı gözlüğü ve çok sevdiğini söylediği yanardöner kolyesiyle gerçekten renkli bir stili vardı, bu stilinin kişiliğinin bir yansıması olduğunu anlamam uzun sürmedi. Bağlantının sayısız kez koptuğu bir saate yakın süren sohbetimiz esnasında aynı zamanda bijouxreview.com sitesinin de kurucusu olan ve yıllardır mücevher alanında sayısız araştırma yapan Kyle’a merak ettiklerimi sordum. Özellikle Kaz Dağları yakınlarındaki Çanakkale’nin Kirazlı köyünde altın arama faaliyetleri için kesilen ağaçlar hepimizin vicdanında bir yük olmuşken, bu konuyla ilgili daha fazla bilgi almak istememiz kaçınılmazdı. Onun bu kitapla birlikte daha fazla insanın bilinçleneceğine ve yeni jenerasyona inancı tam, sayesinde benim de öyle.
- Uzun yıllar editörlük yapmış biri ve aynı zamanda da bir gazeteci olarak etik mücevherlere olan ilginiz nasıl başladı?
Mücevherlere olan sevgim çocukluğuma dayanıyor. Annemin 1950’lerde Venedik’ten aldığı turkuaz, lavanta, safran, salatalık yeşili ve nar gibi canlı renklerdeki mat Murano camı boncuklardan bilezikler yaptığım günleri hatırlıyorum. Her yaz plajdan topladığım turuncu opak deniz kabuklarından bileklikler yapar, makrome kolye ve bileklikler hazırlayıp satardım. Lisenin son senesinde o kadar fazla kolye, bileklik ve yüzük takıyordum ki sınıf arkadaşlarım tiyatrocu olduğumu ve okula oyundaki karakterime bürünerek geldiğimi sanıyorlardı! Daha sonra Sarah Lawrence Koleji’nde Fransız dili okumaya başladım, Paris’teki öğrencilik yıllarım esnasında müzelerde Antik, Orta Çağ ve Rönesans döneminden kalma mücevherleri inceleyerek saatler geçirirdim. 1990’lı yıllarda dünyanın önde gelen değerli taş bilimi araştırma ve eğitim merkezlerinden Amerikan Gemoloji Enstitüsü’nde (GIA) çalıştım,
özellikle altın ve değerli materyaller alanında editörlükten fotoğrafçılığa uzanan geniş bir seçkide görev aldım. Bu harika deneyim sırasında bu alanda çalışan madencilerin can güvenliklerinin olmadığını, berbat koşullarda ve kötü ücretlere çalıştıklarını öğrendim. Ticaretin çok olduğu bu denli önemli bir sektörün içindeki bu insani olmayan koşullar kalbimi her zaman kırmıştır. Endüstrinin kendini değiştireceğine olan inançla yaşarken, fairtrade.org ve Fairmined Gold gibi hükümetten bağımsız organizasyonların çabalarını ve bazı tasarımcıların devrim niteliğindeki hikayelerini okudukça etik mücevhere olan ilgim başladı.
- Bejeweled kitabının oluşma süreci nasıldı?
Bu kitap için tam dört yıl çalıştım. Bir yılımı tasarımcıları araştırarak ve nasıl etik mücevherler ürettiklerini inceleyerek geçirdim. Kimi tasarımcılar tamamen etik ve sürdürülebilir bir felsefeyi benimsediklerini söylediler ama bu doğru değildi. Kimileri gerçekten etikti ama benimle görüşmeye zamanları olmadığını söylediler. Bazı insanlar kitaplarda yer almayı umursamıyor ama basılı yayınlar konusunda anlamadıkları bir şey var; bir dergi sehpanızda senelerce kalabiliyor, insanlar okuyor, elden ele geçiyor. Kitaplar da öyle. Bunun ne kadar uzun vadeli ve kalıcı bir şey olduğunu anlamıyorlar. Bu süreçte birbirinden farklı şekillerde etik mücevherler yaratan tasarımcıların peşine düştüm.
- Kitabın giriş kısmı oldukça açıklayıcı ama okuyucularımız için etik mücevherler hakkında bilgi verebilir misiniz?
Dört farklı etik mücevher çeşidi var. Bahsetmek istediklerimden biri Fairmined ya da Fairtrade altın sertifikasıyla desteklenen, yani altınları tamamen çevreye duyarlı ve sürdürülebilirlik felsefesini benimseyecek şekilde üreten zanaatkar madencilik kooperatifleri. Bunlar damıtma aşamasında cıva ya da arsenik gibi zehirli malzemeleri geri dönüştürüyorlar, böylece çevreye zararlı kimyasallar yayılmamış oluyor. Bu madenler hükümet dışı organizasyonlar Fairtrade ya da Fairgold tarafından denetleniyor ve onaylanıyor. Bir denetim ekibi yıl içinde beklenmedik bir zamanda geliyor ve gerçekten temiz, etik olarak çıkarılmış bir üretim olup olmadığına emin olmak için denetleme yapıyorlar. Burada çalışan madenciler çıkardıkları altınlar için daha fazla maaş alıyor, çünkü arada herhangi bir aracı olmadan direkt olarak tasarımcılara satış yapıyorlar. Kazandıkları bu parayı da yollar, okullar ya da halk poliklinikleri yapmak için kullanabiliyorlar. Bu kooperatifler gerçekten çok önemli, nüfusun çocuklarını eğitmesinden sağlık konularına kadar uzun vadeli birçok faydası var. Tabii çevreye ve doğal hayata olan duyarlılığı da cabası. Kitabımda yer alan Pippa Small gibi bazı tasarımcılar dünyada bu alanda öncü isimlerden. Örneğin o ve Sandy Leong tamamında olmasa da bazı koleksiyonlarında Fairmined altınına yer veriyorlar. Bir diğer etik mücevher çeşidi Stella Flame gibi isimlerin benimsediği geleneksel
mücevhercilik. Stella koleksiyonlarını çok daha az paraya mal edebilirdi ama İstanbul’da yıllardır birlikte çalıştığı ve bağlı olduğu zanaatkarların yarattıkları gibi olmazdı, tasarımları bu kadar güzel görünmezdi. Onun Kuyumcukent bölgesinde çalıştığı zanaatkarlardan bazıları beşinci kuşak mücevhercilerden geliyor. Benim bu kitabı yazma sebeplerimden biri de zanaatkarlığı, bu teknikleri ve mücevher geleneklerini desteklemek ve farkındalık yaratmak. Dünyada mücevherlere düşkün olan çok insan var ama gerçekten nitelikli bir mücevhere daha fazla para vermeleri gerektiğini idrak edemiyorlar. Ben verilen paraya değdiğini düşünüyorum çünkü bunlar her şeyden önce kültürel bir değeri olan parçalar. Yani; mücevherin kültürel değeri, onu yapan insanlar ve mücevherin çıkış noktası olan gelenekler etik mücevher kavramının büyük bir bölümünü oluşturuyor.
- Sizin de bahsettiğiniz bu geleneksel mücevhercilik teknikleri, teknoloji ve bazen de yeni kuşakların ilgisizliği sonrası giderek kayboluyor. Onları korumanın en etkili yolları neler?
İşte tam da burada kitabımdaki tasarımcılar devreye giriyor. Hepsi bakıyor, araştırıyor, düşünüyor. Onlara avcı diyorum; farklı ülkelere seyahatler yapıyor ve özel yeteneklerin peşine düşüyorlar. Daha sonra keşfettikleri zanaatkarlarla belli bir süre için kontrat imzalıyor, tasarımlarını anlatıyor ve hak ettikleri paraları veriyorlar. Farklı ülkelerden, kültürlerden bu insanları bulmak ve onların emeklerine değer vermek, iyi koşullar yaratmak bence en etkili koruma yolu.
- Farkındalık dünyada her alanda giderek artıyor. Moda endüstrisinin kat ettiği yol ortada. Peki sizce etik olarak üretilmiş mücevherler konusunda insanları bu farkındalığa iten unsur ne oldu?
Aslında bu değişimin çıkış noktası 20’li ve 30’lu yaşlardaki yeni nesil tasarımcılar. Çoğu organik yemekler yiyerek, dürüst ticaretle üretilen ve ithal edilen kahveleri içerek, bu alanda araştırmalar yaparak büyüdü. Sürdürülebilir kıyafetlere ve doğal kumaşlara karşı ilgileri oluştu. Bu genç nesil doğa, politika ve kültür sorunlarının bilincinde olarak yetişti ve tam da bunların yüksek sesle konuşulmaya başlandığı bir döneme denk geldiler. Bu yüzden de çevreyi önemseyen, kültürlerin ayakta kalmasını destekleyen bu insanlar, kendilerine, “Mücevher endüstrisi ne yapıyor?” diye sordular. Bu endüstriyi temizlemek, çalışanları desteklemek ve güneşin altında köle gibi çalışmalarını önlemek istediler. Etik maden kooperatiflerini araştırmaya başladılar. Genç insanlar gelecek için her alanda bana umut veriyor. Benim 30 yaşında ikiz oğullarım ve bir de 20 yaşında bir oğlum var. Küçük olan gerçekten zamanının ötesinde. Arkadaşları da öyle!
- Laboratuvarda üretilen taşlardan madenlerdeki değerli taşların yerini tespit edebilen bilgisayarlara; teknoloji bu sürecin ne kadarında söz sahibi?
Çok önemli bir kısmında söz sahibi. Kabul edelim, laboratuvarda oluşturulan taşlar artık kalıcı hale geldi. Onlar moda mücevherlerinin önemli bir kısmını oluşturuyorlar, daha ucuzlar ve daha geniş bir kitleye ulaşarak istenen tarzda parçalar takabilmeye fırsat veriyorlar. Sonuçta herkes gerçek bir zümrüt alacak imkana sahip değil. Bana göre iyi taraflarından biri şu; etik olarak çıkarılmış taşlar konusunda farkındalığa sahipseniz, bu tarz bir parça satın almak vicdani olarak sizi daha rahat ettiriyor çünkü onun laboratuvarda oluşmasına yardımcı olan kişinin bir köle olmadığını biliyorsunuz. Çok güzel olabildiklerini de düşünüyorum, ama satan kişiler bazen gerçek taş olduklarını söyleyerek sizi kandırabilir ve gerçek bir kuyumcuya girdiğinizde onun laboratuvarda üretildiğini duymak canınızı sıkabilir. Tabii bir de uzun ömürlülüğü var; taşı kaplayan reçine zamanla yıpranıyor ve bozulmalar yaşanabiliyor. Ama genelinde ben teknolojinin bu alanda faydalı olduğunu
düşünüyorum.
- Net-a-Porter gibi online perakende devleri bu alanda nasıl bir rol oynuyor?
Kitlelere ulaşma konusunda büyük öneme sahipler. Örneğin Net-a- Porter sitesinde etik mücevhercilik için ayrı bir bölüm var. Swoonery sitesi de öyle, hatta Nordstrom gibi mağazalar etik mücevher tasarımcılarına ve ürünlerine destek veriyorlar, satışını yapıyorlar.
- Birçok tasarımcı etik mücevherleriyle yardım kuruluşlarını ve kadınları destekliyor. Üretimden satışa; kadınların bu endüstrideki rolü nedir?
Etik mücevher sektörünün iyi bir tarafı da müşterilerine istedikleri kuruluşa yardım yapma fırsatı vermesi. Bu alanda çok iyi işler yapılıyor. Örneğin Pippa Small Ürdün’deki mülteci kamplarını ziyaret etti, Suriyeli ve Filistinli mülteciler arasında gerçekten yetenekli olanları keşfetti ve onlara iş imkanı tanıdı. Hatta Ürdün’e özel bir koleksiyon yaptı. Bu, aynı zamanda yapacak bir işi olmayan gençlere de bir iş kolu yaratıyor. Small, Kabul, Afganistan’da evlerinden çıkamayan kadınların da yeteneklerini göstermelerine destek oldu. Kadınlar eskiden erkek egemen olan bu alanda da kendilerini gösteriyor. Kadın madenciler, danışmanlar, mücevher kesiciler, kalite kontrolcüler… Kadınlar da artık bu alanda fazlasıyla söz ve güç sahibi.
- Sizin mücevherler ve değerli taşlarla ilişkiniz nasıl, güçleri olduğuna inanıyor musunuz?
Ben kişisel olarak elde yapılmış parçaları kullanmayı seviyorum. Özellikle deniz kabuklarına çok düşkünüm. Bence değerli taşlar görsel olarak yoğun bir güç yayıyorlar. Özel güçleri var mı bilmiyorum, batıl inançları olan biri değilim ama size bir enerji verdiklerine ve kendilerine bağlılık yarattıklarına inanıyorum. Aslında gücü olan sizin taktığınız parça değil, kişisel inancınız; siz kendi gücünüzü onunla birlikte yansıtıyorsunuz. Etrafımdakilerden çoğu zaman uğur getirdiklerini duyuyorum, şans tılsımı gibi görülebiliyorlar.
- Stella Flame’in üretimlerini İstanbul’da gerçekleştirdiğini söylediniz. Peki siz zanaatkarların çok olduğu Türkiye’ye geldiniz mi?
Hayır ama gelmeyi çok istiyorum! Türkiye bana göre kültürel olarak dünyanın en güçlü noktalarından biri. Zanaat ve el işçiliği bakımından da öyle. İnsanlar güzel ve güçlü, her zor duruma adapte olmanın bir yolunu buluyorlar. Ben her şeyin sürekli değiştiğine ve insanların gücüne inanıyorum. Hayalim oraya gelmek ve birkaç ay kalmak. Aynı zamanda Begüm Khan’ın tasarımlarının da büyük hayranıyım.
Hazırlayan: Eylül Solakoğlu