Stil&Erkek: Çağlar Ertuğrul

Size neler ilham kaynağı olur?

Sinema filmlerini çok izlerdim. Sonra, ‘Ben neden denemiyorum?’ dedim. O sinema filmlerinin bir parçası olmak istedim. Belki bir çay taşıyacaktım ya da ışık kuracaktım ama illa bir parçası olacaktım. Yönetmenlik arzum da var. Guy Ritchie’nin filmleri bana ilham olmuştur. Oradaki oyuncuların doğallığını, senaryonun içindeki işleyişi seviyorum. Bu işlere girdikçe de daha güncel şeyler ilham kaynağın oluyor, mesela yakın çevreden insanlar, mesela Vahide Gördüm, Kemal Sunal, Hollywood’dan Jim Carrey. Ben çocukluğumda çok fazla çizgi film izlerdim. Bizim zamanımızda çizgi filmler daha kaliteliydi aslında. Kedi fareyi kovalarken arkada Sevil Berberi çalardı. O zaman onlarla beynimiz yoğrulurdu ve ben bunlardan dolayı şanslı bir nesil olduğumuzu düşünüyorum. 

Peki siz nelere ilham kaynağı olabilirsiniz?

O noktaya geldiğimi düşünmüyorum. Zaman zaman, “Senin gibi yakışıklı olmak isterim,” mesajları alıyorum mesela. Annem babam sağ olsun, bence bu tarz şeylere özenmesinler. Umarım ben insanlara yetenek ve başarı konusunda ilham kaynağı olurum.

Oyunculukla ilgili hayallerinizin tam olarak neresindesiniz?

Koç Makine Mühendisliği’ni bitirdim ama aklım hep oyunculuktaydı. Tabii ki çok başındayım. Ulaşmam mühim değil belki ama çok yüksek hayaller kuruyorum. Çabalamak beni mutlu edecektir. Bir futbolcunun da hayali dünya kupası finali oynamaktır, şampiyonlar ligi şampiyonu olmaktır. Hep böyle yüksek hayaller koyarlar. Daha hırslı olsunlar diye. Ben tabii ki çok başındayım ama iyi bir başlangıç yaptığıma inanıyorum. İlk sinema filmim olan Dağ’da başrol oynadım. Ardından hemen Benim İçin Üzülme dizisinde başrolde oynuyorum. O da güzel giden bir iş. ‘Bebek adımları’ tabiri benim için önemlidir, hep inanmışımdır. İkinci bir aşama olarak da yurt dışında hem yönetmenlik, hem oyunculuk üzerine eğitim almak istiyorum. 

Devamını okumak için fotogaleriye tıklayın!

Bir erkekten bunları duymak şaşırtıcı aslında…

Bunlar gerçekler maalesef. Türkiye’de özellikle anne çocukları yetiştiren figür. Her ülkede böyle ama Türkiye’de fazlasıyla böyle. Kadın çoğunlukla kendi ulaşamadığı beyaz atlı prensine hazırlar kızlarını. Oğullarını da afedersiniz ama öküz gibi yetiştirir. Suya sabuna dokundurtmaz. Oğullarını piyasaya salarlar. Kızlarını prenses gibi hazırlarlar. Sonra o kızlar büyüyünce hayal kırıklığına uğrarlar çünkü o beyaz atlı prens hiçbir zaman gelmeyecektir. İşte bu sözünü ettiğim kısır döngü. En başta erkeklerin de böyle yetişmesi lazım ki, onlar da kadınlara iyi davransın. Kadınlar da o iyi davranışı görünce, kendilerine öz güvenleri artsın ki topluma daha rahat bir şekilde entegre olabilsinler. 

Siz kendi adınıza böyle mi yetiştirildiniz peki?

Kesinlikle. Çocukluktan itibaren toplumun cinsiyetlere yüklediği görevler vardır ya erkek işe gider eve para getirir, kadın bütün gün evdedir, çocuğuna bakar, eşine yemek hazırlar, karnını doyurur. Adam yemeğini yer suya sabuna dokunmaz oturur. Kadın bulaşığı yıkar, çamaşırı yıkar. Bizim ailede bu kurallar hiçbir zaman olmadı. Babam da ev işi yapıyordu annem de ev işi yapıyordu. İkisi de çalışıyordu ve eve geç geliyorlardı. Bize çocukluktan itibaren bir çok şeyi öğrettiler. Bulaşık yıkamak olsun, çamaşırları toplamak olsun hiçbir zaman angarya gibi gelmedi. Bir görevmiş gibiydi. Bu, zaten hayatın bir parçası iyi ki de öğretmişler. Ben o konuda şanslı olduğumu hissediyorum, aynı şekilde kadın ilişkileri için de… hepsi birbiriyle bağlantılı aslında. Saygıyı öğrettikten sonra kadınmış, erkekmiş fark etmez; cinsiyet ayrımı ortadan kalkıyor. 

Aşık olduğunuzu nasıl anlarsınız?

Aşık olduğumu aşkı kaybedince anlarım. Aşık olunca anlamam, her şey bir oyun gibi gelir. Çok çocukça, günahsız bir şey aşk. Saçmalarsın, hiç olmadığın bir insana bürünürsün onun yanında. Bunun farkına varmazsın. Ne zaman, “Bana ne oluyor” dersin? Ki genelde bunu dediğinde onu kaybetmişsindir.

Bu aralar aşk var mı hayatınızda?

Bugünlerde işime aşığım. Çok yoğun çalışıyoruz. İlişki gerçekten özveri gerektiren bir şey, İstanbul’dan uzaktayım ve yeri geliyor buraya bir ay gelemediğim oluyor. Bu şartlarda aşka vakit ayırmak biraz zor ama tabii dediğim gibi buna siz karar veremiyorsunuz. 

Muhtemelen bu sorudan sıkılmışsınızdır ama yine de sormadan geçmek istemiyorum. Jake Gyllenhaal’e olan benzerliğiniz konusunda ne düşünüyorsunuz?

Göz önünde olmaya başladığımdan beri bu yönde tepkiler geliyordu, şimdi iyice arttı. İlk olarak üniversitede biri söylemişti. Filmlerini, oyunculuğunu beğendiğim biri, komik geliyor açıkçası. Sempatik de buluyorum kendisini. Beni rahatsız etmiyor bu durum kesinlikle.

Çağlar Ertuğrul`un Seçtikleri

GÖZLÜK

“Wayfarer gözlüğün tarzı çok hoşuma gidiyor. Yüzüme iyi oturduğuna inanıyorum dolayısıyla onu hep yanımda bulundururum.”

Rayban Wayfarer gözlük, 407 TL, Şişli Optik; (0212) 282 01 27.

Çağlar Ertuğrul`un Seçtikleri

ŞAPKA

“New York Yankees şapkamın tarzını ve amblemini çok beğeniyorum. Bir şekilde bana çok sevdiğim şehri anımsattığı için sürekli onu takıyorum.”

Şapka, 132,20 TL; sanalpazar.com.

Peki bu durumda ne yaparsınız?

Böyle zamanlarda Tennessee’den gelme bir ağabeyim var, Jack. Onunla dertleşirim. (Gülüyoruz)

Aşkı nasıl yaşarsınız?

Bir sonraki adımı düşünmeden çocukça yaşarım. Belki bu da zararlı bir şey. Modernleşen toplumlarda hızlı tüketim ilişkilere de yansıyor bir şekilde. İlişkileri de hızlı yaşama, hızlı tüketme çabasındayız aslında. En zararlısı da sevgilerimizi sömürme üzerine aşklar yaşıyoruz. Mesela bir şarkı beğenirsiniz günde 10 defa dinlersiniz, üzerinden bir ay geçince o şarkı ilk büyüsünü kaybetmiştir. Size eskisi kadar güzel gelmez. Ayda bir dinleseniz o şarkıyı sizin için çok daha değerli olur. Bu devirde sabredemiyorsunuz bir şekilde: Kavga edelim, barışalım… Daha çok birbirimizi sömürme, tüketme yolundayız. Bunu bir şekilde yenebilsek daha sağlıklı ilişkilerimiz olabilir. Belki de eski zaman evliliklerinde insanlar bazı şeyleri daha demlenerek yaşadılar ve bundan ötürü yıllardır sürüyor.

Evliliğe sıcak bakıyorsunuz anladığım kadarıyla?

Her şeyin bir yaşı vardır. Bir tane hayatımız var ve bir daha yaşamayacağız. Bu yaşlarda gezmek, görmek, bol bol insan tanımak gerekiyor. Hangi yaşta olursa olsun bir insan ruh eşini bulursa bırakmamalı tabii. Evlenmek için herhalde 40’ıma kadar yolum var ama yarın öbür gün biri çıkar, gözüm kör olur, o zaman işler değişir.

Karakterinizde sevdiğiniz ve sevmediğiniz özellikleriniz neler?

Biraz zıt biriyimdir. Mesela bazen çok tembel olabilirim ama içimde de frenlemeye çalıştığım, sürekli kükreyen bir hırs vardır. Çok fazla içimi açmam insanlara: Benim hakkımda çok şey bilirlerse zaaflarımı da öğrenirler, bu benim için kötü bir şey diye düşünürüm her zaman. Sevmediğim bir özelliğim bu, ilişkilerime de yansıyan bir şey. Akrep burcuyum. Burçlara körü körüne inanmam ama takip etmek de hoşuma gider. Yükselenim de aslan. Aslında ikisi çok zıt iki burç. Aslan’ın bir lider olma özelliği vardır. Akrep de tam tersi lideri yönetmeyi ister. Bu bende çok fazla git-gel yaratıyor. En sevdiğim özellikliğim ise saygıya çok önem vermemdir. 

Nasıl bir ailede büyüdünüz?

Ablam, annem, babam… Aile konusunda çok şanslıyım. İyi, sevgi dolu bir ailede büyüdüm ama aynı zamanda şımartılmadım. Bu büyük bir şans. Maddi durumumuz yerindeydi ama hiçbir zaman, “Çocuğumuz bunu istedi hemen alalım,” gibi şeyler söylemediler. Sevgiyi sevgi olduğu için bizimle paylaştılar. Bunu, bir şeyler alarak göstermeye çalışmadılar. Bu da karakterinin oturmasında, ileriki hayat için önemli bir şey. Annem babam çok zeki insanlar ve doğru bildikleri şeylerle hayatı öğrettiler bize.

Giyim tarzınızı nasıl tanımlarsın?

Giyim tarzım, yılın 250 günü tişört, şort, terlik. İzmirli olduğum için. Rahat, spor giyinmeyi severim. Yazın çorap ya da pantolon giyemiyorum, daralıyorum. Onun dışında modayı takip ederim aslında. Son trendleri, çizgileri, tasarımları…vb ve bir şekilde de uygulamaya da çalışırım. 

Kendinizi yakın hissettiğiniz marka veya tasarımcılar hangileri?

Nike, Adidas ve Tom Ford diyebilirim. İtalyan tasarımcıları da çok beğenirim ama hiç giyinip gidebileceğim bir ortam olmadı. İzmir hiçbir zaman öyle bir yer değildi çünkü. 

Giyim konusunda bir kadında ne hoşunuza gider ve ne gitmez?

Bakımlı olması lazım kesinlikle. Temiz şeyler giymeli. Çok salaşlık hoşuma gitmez. En azından salaş olacaksa bile içinde bir düzen, bir koordinasyon bir simetri olmalı ki göze hoş gelsin. Bir elbise eğer güzelse bile, ‘vitrinde görünen her şey herkese yakışacak’ anlamına gelmez. Eğer onun vücut hatlarına oturuyorsa, saçını ve makyajını da ona göre yapıyorsa herhangi bir kıyafet de güzel durur. Yani tamamlayıcı unsurları da bir arada kullanması lazım. O detayları yakalamak hoşuma gider. 

Bir kadında ilk bakışta ne ilginizi çeker?

İlk bakışta gözler, bakışlar ilgimi çeker. Güzel bir gülümseme olabilir. Tabii çekicilik de önemli. Eğer onu bir şekilde arzuluyorsam, onu tanımak, ona ulaşmak istiyorsam, o kişi benim için çekicidir. Herkes herkese ilk anda çekici gelmeyebilir ama bir anda bir bakışı, bir gülümsemesiyle durum değişebilir. Bir kadın istediği kadar güzel olsun çok donuk ve umursamaz biriyse bana hiç çekici gelmez. Türkiye’de kadınlar genellikle afra tafralı diyorlar, ki bunun nedeni aslında erkekler. Erkeklerin böyle olmasının nedeni de bir bakıma kadınlar. Kısır döngü yani… İş her zaman ailede bitiyor, özellikle de annede. 

Çağlar Ertuğrul`un Seçtikleri

iPOD

“iPod’um benim vazgeçilmezim: İçinde 5.000 şarkım var ve ruh halime göre açıp dinliyorum.”

iPod Nano, 499 TL, Troy; (0212) 353 04 50.

İlgili Makaleler