Samimi Açıklamalarıyla İlker Kaleli

Size neler ilham kaynağı olur?

Her şey olabilir… Düşünmediğim bir anda karşıma çıkmış olması önemli. Bu bir insan, bir obje veya yaşadığım bir an da olabilir. Hiç tanımadığım, sokakta gördüğüm bir insan veya çok iyi tanıdığım bir insanın farkında olmadan yaptığı bir bakışta olabilir. Mesela yolda çok iyi bildiğim bir parçanın daha önce hiç fark etmediğim bir notasını duydum, kendi kendime “bazen bir nota bile insanı ağlatabilir” dedim.

Ağladınız mı?

Hayır ağlamadım ama o potansiyeli sezdim.

Peki siz nelere ilham kaynağı olabilirsiniz, hiç düşündünüz mü?

Düşünmedim aslında ama kız kardeşime oluyorumdur herhalde. Beni ben olduğum için seven insanlara oluyorumdur belki.

Yazı Buket Baydar
Styling İlkyaz Özel
Fotoğraflar Serhat Hayri – Studio Plus

Röportajın devamı için fotogaleriye tıklayın!

Kayıp Şehir’le birlikte yüzünüze aşina olsak da, Londra’ya uzanan bir oyunculuk serüveniniz var.

Oyunculuğun çok başında olduğumu düşünüyorum hep, bir şekilde her zaman başındaymış gibi de kalmaya çalışıyorum. Londra’ya giderken de başında olduğumu söylüyordum kendime, Türkiye’de oyunculuğa başladığım da da böyle düşünüyordum. Hatta bu projeden önce Londra’da arkadaşlarımla konuşurken de hep “Daha yolun başındayım, yapmak istediğim, öğreneceğim çok şey var” diye konuşuyordum. Umarım yaşım ilerlese, 40 yıldır oyunculuk yapıyor olsamda bu hissiyatı içimde taşıyor olacağım. 

Londra’da LAMDA’ya kabul edildiniz, peki ya sonrası nasıl gelişti?

LAMDA’ya (The London Academy of Music and Dramatic Art) kabul edildiğimi öğrendiğim an çok mutlu oldum. Çok farklı bir şeydi o benim için, aslında birden fazla anlam taşıyordu bu. Sadece oyunculukla ilgili değil; hayat anlamında da, kişisel olarak da önem taşıyordu. O gerçekten anlatırken bile hala heyecanını yaşadığım unutulmaz bir anıdır hayatımda. Daha sonra LAMDA’da, Londra’da yaşadıklarım… Sırf kendi oyunlarımda değil izlediğim oyunlarda da unutamayacağım birçok an ve sahne var. Bunun insanı bir şekilde zenginleştirdiğini ve algısını açtığını düşünüyorum. Evet kendi stilini oluşturmak oyunculukta çok önemli bir şey ama yeri geldiğinde bu kabuğu kırmak  ve buna cesaret edebilmek de çok önemli.

Hayat verdiğiniz İrfan karakterine dair tezat duygular gündemde: hikaye içinde çok seviliyor, sevilmiyor. Kızılıyor, kabul ediliyor… Bu çoklu duyguları yansıtmak sizin için nasıl bir deneyim?

Benim o sırada oynadığım karakter kimse, nasıl birisiyse ona ve onun yaşadığı şeyleri günlük hayatta da belirli anlarda ve bilinçli anlarda, kendi özel hayatımı ona kaptırmadan ama kendi günlük hayatımla onları kombine ederek yaşattığım anlar var. Çekime girdiğim zaman ben bir sahne ezberlemiş ve oynamaya giren bir oyuncu değil, tam tersi yaşayan bir hayattan gelen bir insan olarak canlansın istiyorum. Herhalde en belirgin özellik bu. Geceleri çok fazla insan olmadığını bildiğim zaman yürüyüşe çıkıyorum. Bu bir kafa boşaltma yürüyüşü: Ben böyle anlarda İrfan’ın düşüncelerini akıtıyorum kendi kendime. O anda neler oluyor, ilişkileri kiminle, nasıl? diyorum. Trabzon’dan geldiğinden beri hala aynı yerde mi? İstanbullu oldu artık, oluyor… Tüm bu süreçleri yaşıyorum, dolayısıyla role de yansıyor. 

Deri ceket, Hugo Boss. Triko, Zadig&Voltaire. Kaşkol, Network. Jean, Hugo Boss. Ayakkabı, Dior, Beymen.

İstanbul mu, Londra mı daha cazip geliyor size?

İstanbul’la gel gitli bir ilişkimiz var: beni hem zamanında çok boğup kendimi kaybetmeme sebebiyet veren ama sonrasında kendimi bulduğum yer oldu. Londra’ya gittiğimde de İstanbul’a dışarıdan bakmakla, içinde yaşamak arasında çok büyük fark var onu anladım. İstanbullu olmak, bana yurtdışında çok büyük avantaj oldu. İstanbul’da kendi içinde çok fazla hayat barındıran etnik köken anlamında çok kültürlü bir yer. İçinde büyümüş olmanın insana çok şey öğrettiğinin, içinde yaşarken çokta farkında değildim açıkçası, Londra’ya gidince farkettim. İnsanlar yurtdışında gayet düzen içinde, çok çeşitli ve renkli hayatlar yaşıyorlar ama o kadar da yıpranmamışlar. Biz İstanbul’da çok yıpranmışız, ölmüşüz de ağlayanımız yok. İstanbul çirkinlikle güzelliğin bir arada yaşandığı şehirlerden, kesinlikle karizmatik.

Çocukluğunuza dair hatırladığınız ilk şey ne?

Karışık bir çocukluk geçirdim. Şu anda bir bankada çalışmadığıma göre rahatlıkla söyleyebilirim ki oyunculuktan çok uzak bir yerde değildim. 

Geçmişten bugüne insanın sevdiği ve sevmediği dönemler vardır… Sizin için geçmiş mi, bugün mü?

Bugün daha güzel.

Londra adeta modanın yeni başkenti, siz modaya ne kadar yakından bakıyorsunuz?

Modayı takip etmiyorum ama AllSaints’i takip ediyor ve seviyorum.

Dünden bugüne stilinizden söz edebilir misiniz?

Bugün benim giydiklerim genelde görüntüden ziyade ruh halimle alakalı oluyorlar. Ki ben zaten insana bir şeyin yakışıp yakışmadığının o an ki ruh haliyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Giydiğin şey belki tezgahta, askıda güzel duruyor ama o sen misin değil misin? Seni ne kadar yansıtıyor? bunlar önemli. Seninle ya kontrast ya da uyum içinde olması lazım. Ben kıyafetlerin benim önüme geçmesini sevmiyorum: daha nötr, daha pastel parçalar tercih ediyorum.

Tişört Zadig&Voltaire
Jean Hugo Boss

Giyim konusunda bir kadında ne hoşunuza gider ve ne gitmez?

Genelde ben kadınların topuklu ayakkabı giymesini sevmem. Genelde birlikte olduğum kız arkadaşlarıma; “Topuklu ayakkabı giyme” demişliğimde vardır. Çoğu kadının taşıyamadığını düşünüyorum açıkçası, bir kadına topuklu ayakkabıyı çok nadir ve hatta binde bir yakıştırıyorum, o da sadece o gece… Kadınlar kendisini yansıtmayan, kendisini olduğundan farklı gösteren şeyleri giydiği zaman sevmiyorum. Makyaj için de aynı şey geçerli, mümkünse makyajsız seviyorum.

 Peki bir kadında aradığınız ilk özellikler neler?

Çok göreceli, çok boyutlu… Tabii ki bir fiziksel güzellik vardır ama bu benim hayatımda ilk sırada değildir, hiçbir zaman da olmamıştır. Gözünde ya da elektriğinde onun kendine ait ruhunu görüyorsam veya kendinden emin bir kadınsa o kadın güzeldir benim için. Fiziksel olarak bir çok insana göre güzel değildir belki ama beni ona çeken şeyin derinlik, karizma, ruh, aura…vb olduğunu anlamışımdır. Ne olduğunu tam olarak bilmiyorum ama sanırım bu bir his, ben bir kadını görmesem de arkamdan geçtiğini hissediyorsam o zaman tamamdır.

Hazır psikolojik olarak yaklaşmışken ‘aşk’ diyecek olsam?

Artık başka bir şey düşünememeye başlamışsam: “Eyvah ben aşık oldum” derim. Ne yapacağız şimdi?” derim. Aşkı nasıl yaşayacağım, biraz partnerime de bağlı tabii… Açıkçası aşkı kendi içimde tutkulu yaşarım: kaptırırım, sonra dönerim, sonra tekrar kaptırırım. 

Jean Zadig&Voltaire
Ayakkabı Christian Louboutin

İlgili Makaleler