Hayat tesadüflerle dolu. Berlin’de yaşayan Alman Floriana Gavriel ve Amerikalı Rachel Mansur’un Los Angeles’ta kesişen yolları da bu tesadüflerden biri. Tanışıp yakın arkadaş olmalarının ardından sanat ve tasarıma duydukları ortak tutkuyla 2012 yılında Mansur Gavriel’i kuran ikili, sade ama ayırt edilebilir kalitedeki iki çanta modeliyle çıktıkları yolda değişen sezonların nabzını ve trendleri yaklayarak kalıcı olmayı başardı ve bu başarılarını CFDA Ödülü’yle de taçlandırdı. Ulaşılabilir lüks segmentli markalarıyla şimdilerde modern, yenilikçi ve çok yönlü tasarımlara hayat vermeye devam eden Mansur ve Gavriel’i ilk kez sayfalarımıza konuk ettik, kendilerine merak ettiklerimizi sorduk.
- Mansur Gavriel’i hayata geçirme süreciniz nasıl oldu?
2010 yılında Los Angeles’ta bir konserde tanıştık. 20’li yaşlarımızın ortasında iki yabancıydık, benzer ilgi alanlarımız ve geçmişlerimiz vardı. İkimiz de sanat okullarında okumuştuk (Rachel Amerika’da, Floriana Avrupa’da) ve birçok farklı disipline ilgi duyuyorduk; fotoğrafçılık, moda, resim, grafik tasarım, tekstil bunlardan bazılarıydı. Floriana o dönem Berlin’de yaşıyordu ve Los Angeles’ı ziyarete gelmişti, birbirimize hemen ısınınca ertesi gün çiçek pazarında buluşmaya karar verdik. Sonrasında da Mansur Gavriel’i kurduk.
- İş konusunda birbirinizi nasıl tamamlıyorsunuz?
Çok yakın bir ilişkimiz var ve işin yaratıcılık gerektiren kısımlarında her zaman birlikte çalışıyoruz. Genele baktığımızda o kadar ortak bir estetik anlayışa sahibiz ki hep birlikte hareket ediyoruz. Sadece zaman zaman birbirimizi ufak nüanslarda dengeliyoruz.
- İki çanta silüetiyle yola çıktınız ve kısa sürede hit haline geldiler. Mansur Gavriel’in başarısını neye bağlıyorsunuz?
Farklı sebepleri var. Markamızı hayata geçirdiğimiz dönemde iyi derilerle yüksek kaliteli çantalar yaratan ve aynı zamanda da bizim fiyat segmentimizde olan çok az marka vardı. Elegan ve yenilikçi bir materyal olan vegetal deriyi yarattık. İtalya’da özel olarak tabaklanan vegetal deriyi çantaların dış kısmında kullandık, iç bölümde ise rugan deriye yer verdik. Sonuç oldukça modern, yalın, hafif bir tasarımdı, aynı zamanda nostaljik bir hisse de sahipti. Doğal vegetal deri güneşle birlikte koyulaşıyor ve zamanla yüzeyinde patina oluşuyor. Onu çok seviyor, tasarıma yeni bir soluk getirdiğini düşünüyoruz. Işıldıyor, sürekli kendini yeniliyor, güçlü, zengin, kişisel… Özellikle klasik deve tüyü sıcak, harika bir renk.
- Düzenli olarak sanatsal iş birliklerine de imza atıyorsunuz…
Yaratıcı ortaklıkları seviyoruz. Çantaları heykelsi objeler olarak ele alıyoruz, bize bir sanatçı ya da eseri yansıtmaya vesile olan güzel araçlar gibi hissettiriyorlar. Marc Cammile Chaimowiz ve Alexander Calder Vakfı’yla çok sevdiğimiz kapsül koleksiyonlara imza attık.
- Pandemi markanızı hangi yönlerden etkiledi?
Markamızı kurduğumuz günden bu yana birçok inişli çıkışlı dönem yaşadık. Her şeye rağmen her birinin harika deneyimler olduğuna inanıyoruz. Covid-19 pandemisi alışması zor bir dönem. Bir yandan da öğrenmek adına çok güzel bir tecrübe, gerçeklere odaklanmak için bir şans. Bu süreçte tüm mağazalarımızı kapattık. Hem New York hem de Los Angeles’ta perakende anlamında çok zorlandık, her şeyin değişmekte olduğunu hissettik. O kapıları kapatmak çok üzücüydü ama bu değişim toptan satışa ve dijital kanallarımıza odaklanmak için de bir fırsat oldu. Geleceğin bize getireceği tüm değişimler için heyecanlıyız.
- Çeşitlilik ve kapsayıcılığı benimseyen bir marka olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü hakkında ne söylemek istersiniz?
Ağırlıklı olarak kadınlardan oluşan bir ekibiz ve farklı kadın yeteneklerle de sık sık çalışıyoruz. Kadınları güçlendirmenin, desteklemenin sadece tek bir güne değil her güne ait bir norm olarak görüldüğü bir işte çalışmak bizim için ödül gibi.
- Mansur Gavriel için yakın gelecekte neler var?
Markamızı geliştirmeye devam etmek konusunda heyecanlıyız. Ayrıca pandemi sonrasında tanışacağımız yeni perakende konseptlerini keşfetmek için sabırsızlanıyoruz.
RÖPORTAJ EYLÜL SOLAKOĞLU
