Kessler’in pandemi döneminde ve en son ürettiği işlerinden oluşan sergi, “var olma” ve “yok olma”nın keskin ayrımı ve bütünleşik daimini bu kavramların çeşitli veçheleri ile ele alıyor. Sergi, BE Contemporary’de 08 Ekim – 22 Kasım 2022 tarihleri arasında izleyiciye açık olacak.
“VAR VE YOK” sergisine sanatçının yakın arkadaşı, yazar Bahar Erkum’un metni eşlik ediyor. Kessler’in üretim sürecinin bir parçası olarak gördüğü yazar arkadaşlarıyla yaptığı buluşmaların bir yansıması olarak sergiye yeni bir katman katıyor. Bu buluşmalarda pandemi sürecini ve etkilerini yoğun bir şekilde ele alırken serginin adını ve temasını belirleyen trajik bir kayıp yaşanıyor. Pandemi sonrası hareketlenen hayat ile bir anda gelen bir kaybın ekseninde, var olma ve yok olma arasında salınan, birbiriyle ilişkilenen ve birbirinden kopan eserlerin oluşturduğu bir anlatı ortaya çıkıyor.
Pigmenti kendisi için her zaman başlangıç noktası olarak alan Kessler, “VAR VE YOK” sergisinde yoğun renk kullanımıyla öne çıkıyor. Son zamanlarda pratiğinde siyah beyaz çalışmalarıyla daha çok karşılaştığımız sanatçı bu geçişi, sanatçının her zaman devinim halinde olması gerekliliğine bağlıyor. Kessler’e göre son ürettiği renkli işlerin Urla’da sergilenecek olması ayrı bir önem taşıyor; “şehir daha griyken, Urla benim için yeşil ve renkli, doğaya daha yakın. Bu sergiyi hazırlarken Urla’nın yokluğu içimde önemli bir yer kaplıyordu.”
2006 yılında Urla’ya yerleşen, 2008’den beri İstanbul’un yanı sıra Barbaros Köyü’nde üretimlerine devam eden Gülfem Kessler, uzun bir aradan sonra Urla ve İzmirli sanatseverlerle BE Contemporary’de buluşuyor. 08 Ekim 2022, Cumartesi günü saat 18.00’de gerçekleşecek açılışla “VAR VE YOK” izleyiciye açılıyor.
1. Urla’da gerçekleşen “Var ve Yok” isimli serginiz yine çok etkileyici ve şaşırtıcı eserlerle dolu. Her ne kadar abstract olsalar da bir yanda çiçekler öte yanda ölümü çağrıştıran semboller göze çarpıyor. Sergi temanızdan beklenen bu olsa da insan merak ediyor: Nasıl oluyor da aynı anda bu iki zıt yaklaşımla üretim yapabiliyorsunuz?
Urla BE Contemporary’de sergilenen çalışmalarımın tek tek ele alındığında resmediliş ve duygu açısından birbirinden çok farklı olduğu yorumu ve hatta ayrı dönemlerde mi yapıldığı sorusuyla karşılaştım. Bu sergiyi hazırlarken her işin kendi hikayesinin bütününe dahil olabilmesi çok önemli. “Bütün” benzer anlatımlardan mı oluşur hep? Farklı anlatımların birlikteliği bir “Bütün” e de varır mı? Benim tercihim farklı anlatımların “Bütün” ü oluşturması.
Her çalışmam başka bir his içeriyor, her işin kendi ruhu var. Neticede aynı yaratıcıdan çıkıyorlar. Her resmin kendi anlatım gücü ve bağımsız olabilmesi çok önemli benim için.
2. Eserlerinizdeki renk çeşitliliği de oldukça dikkat çekiyor. Renklerinizi üretirken nelerden besleniyorsunuz?
Kimi zaman sadece kömürle kağıt üstüne siyah beyaz işler yapıyorum, bu bir süreç; siyah beyaz çalışmaların siyah beyazlığından yorulmam bir zaman alıyor, monotonluk duygusu hakim oluyor ve renklerle farklı şeyler anlatma arzusu dayanılmaz oluyor. Renklere geçtiğimde netice çok vahşi olabiliyor. Bu sefer aklımı renklerle yitiriyorum.
3. Karma sergilere katılsanız da, biliyoruz ki Urla’daki bu solo serginiz epeyce bir aradan sonra gerçekleşti. “Urla’da sergi açmak” size ne ifade ediyor? İstanbul’la kıyasladığımızda deneyiminizi farklılaştıran şeyler nelerdir?
Geçen yıl İstanbul’da çok yoğun bir sergi programım olmuştu ve çok yorulduğum için İstanbul’da kişisel sergi açmamaya karar vermiştim. Ancak Urla BE Contemporary’den teklif gelince çok heyecanlanarak hiç düşünmeden evet dedim. 4 yıl önce kurucu üyelerinden birisi olduğum Barbaros Köyü Oyuk Festivali bünyesinde Çeşme yarımadasında bir çağdaş sanat etkinligi biçimlendirmeye başlamıştım ancak Covid sürecinde festivaller iptal edilince hayallerime de veda etmek zorunda kalmıştım. Sanat seyircisi bu sebeple bana tanıdıktı. İzmir’de insanlar çok daha rahat iletişim kuruyor, seyirci daha çok soru soruyor daha ilgili daha meraklı sanki.