Arnica yönetim kurulu başkanı Senur Akın Biçer, iş dünyasındaki başarılarının dışında sanatçı kimliği ve sanata olan desteğiyle de tanıyor. Senur Akın Biçer’le Arnica Art Land Sanat Çalıştayı’ndan sanatçı yönüne, marka hikayesinden gelecek planlarına doğru keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Röportaj: Sebla Tanık
Şirketinizin kuruluş hikayesi Arnica’nın çok öncesine dayanıyor, bu hikâyeyi bizlerle paylaşır mısınız?
Arnica, küçük elektrikli ev aletleri sektöründe “ilklerin markası” olarak bilinen SENUR A.Ş.’nin bir markası. SENUR A.Ş de yaklaşık 60 yıl önce “mucit mühendis” diye anılan babam Hasan Akın tarafından kuruldu. Babam, estetik bakış açısına sahip, tasarıma ve yeniliğe önem veren biriydi. Türkiye’nin ilk narenciye sıkacağını, ilk katı meyve sıkacağını, ilk mutfak robotunu, ilk halı yıkama makinesini, ilk et kıyma makinesini ve ilk et kıymalı mutfak robotunu SENUR A.Ş. üretti. Üretimden gelen gücüyle sektörde önemli bir yer kazanan şirketimizin markalaşma ihtiyacı doğunca babam doğayı, toprağı seven bir insan olduğu için bir papatya türü olan Arnica’yı da marka ismi olarak tercih ettik.
Sizin aile şirketinizle olan yolculuğunuz nasıl başladı? Bildiğim kadarıyla henüz öğrencilik yıllarınızda çalışmaya başladınız, kişisel serüveninizi bizimle paylaşır mısınız?
Ben üç kardeşin en büyüğüyüm ve babam bizi hep hayatının içinde tuttu. Eve gelen sanatçı dostlarıyla yaptığı sohbetlere de katılırdım, fabrikaya da giderdim onunla birlikte. Yeni projelerini, hayallerini benimle paylaşırdı. Ben de lise yıllarından itibaren fabrikada her birimde görev yaptım. Ona asistanlık da yaptım, tezgah başına geçip lehim makinesi de kullandım. Üniversite yıllarında yurt dışından gelenler olduğunda, iş görüşmelerinde tercümanı da oldum. Tüm bunlar iş hayatının her alanını gözlememe, deneyimleme fırsatı sundu bana. İşin içinde büyüdüm. Bunun önemini de sonraki yıllarda anladım.
Şirketi devraldığınız günden günümüze kadar olan süreçte ne gibi yenilikçi adımlar attınız? Köklü farklılıklar yaratmaya bakışınız nasıl?
Babamı 2011 yılında aniden kaybettik. Hiç beklemiyorduk. Ancak çok küçük yaşlardan itibaren işin içinde olduğumuz için süreci daha kolay yoluna koyduk diyebilirim. Biz genç kuşak olarak markalaşmaya, tanıtım, pazarlama ve satış stratejilerine biraz daha farklı bakıyorduk. Arnica’nın markalaşma yolculuğunu da yenilikçi bir bakış açısıyla planladık. Şirket içinde sürekli inovatif ve yenilikçi bir ruh olması gerektiğine inanıyorum. Bu da markaya proaktif bir yapı sunuyor. Çünkü köklü farklılıklar için adımların çok dikkatli atılması gerekiyor. Oysa sürekli kendini yenileyen, güncel gelişmeleri takip eden ve müşteri ihtiyaçlarını gözeten bir firma olduğunuzda kriz senaryolarını en aza indirme becerisi kazanıyorsunuz.
Hem sanatçı yönünüz hem de sanata olan desteğiniz hepimizin malumu. Bir röportajınızda Sumi-e ile ilgilendiğinizi biliyorum. Bize sanata ilginizden ve Sumi-e’den bahseder misiniz?
Lise yıllarımdan bu yana resim yapıyorum. 20’li yaşlarımdan itibaren de iş amaçlı olsa bile yurt dışı eyahatlerinde o ülkelerin sanatını görme, izleme ve deneme fırsatları yaratıyorum kendime. Bir Uzakdoğu seyahatinde de Japon fırça sanatı sumi-e ile tanıştım. Sumi-e, kendine özel bir kağıt üzerine mürekkeple yapılan bir resim türü. Eskiz yapmadan çalışmak, en az fırça darbesi ile yapmak istediğiniz resmi ortaya koymak gibi noktaları beni çok etkiledi. Çok sade, basit ve aynı zamanda çok ayrıntılı ve zorlayabilen bir yönü var. O nedenle de ruhuma en yakın sanat diyorum. Çin Halk Cumhuriyeti ve Japonya’da çeşitli karma sergilere davet edildim. Türkiye’de ve Japonya’da kişisel sergiler açtım. Birçok ülkede de karma sergilerde eserlerim yer aldı. 2013 yılında İngiltere’de London Art College’da bitki illüstrasyonu eğitimini onur derecesi ile bitirdim, burada sumi-e eğitimi de gördüm. Nisan 2012’den bu yana Japonya’daki Nihon-shuji Kaligrafi Cemiyeti’ne devam ediyorum. Cemiyetin sumi-e eğitimlerini tamamlayarak “master” seviyesinde diploma almaya hak kazandım. Ayrıca geleneksel Türk sanatları konusunda da eğitimlere devam ettim. Topkapı Saray Nakkaşhanesi’nde iki yıllık tezhip eğitimini tamamladım. Hikmet Barutçugil’den ebru eğitimi aldım. Aslında tüm bu teknikleri birleştirerek resimler yapıyorum.
Mersin’de kurduğunuz Arnica Art Land Sanat Çalıştayı’nı oluşturma sürecinizden söz eder misiniz?
Babam Hasan Akın, estetik bakış açısına sahip, sanatı seven bir insandı. Bizde de onun bu yönü çok kuvvetlidir. Geçen yıl Arnica’nın İstanbul Avcılar’daki fabrikasında bulunan siloları sanatsal objelere çevirmek istediğimizde yolumuz sanatçı ve küratör Denizhan Özer ile kesişti. Arnica Art Land Sanat Çalıştayı da bu iş birliğinin eseri oldu. Kardeşim Serhan Akın ile birlikte babamın ruhuna bir saygı niteliği taşıyan çalıştayı hayata geçirmeye karar verdik. Çalıştayı Mersin’in Borcak Yaylası’nda her taşında babamın emeği bulunan yayla evimizin de üzerinde olduğu 30 dönümlük bir ormanlık arazide yapıyoruz. Sanatın, büyük şehirlere sıkışmak yerine toplumun tüm kesimlerine, kentlerimize yayılması için bu çalıştayın anlamı büyük.
Farklı kuşaklardan birçok sanatçıyı bir araya getirdiğiniz 2022 Arnica Art Land nasıl bir etkinlikti? Size geri dönüşü nasıl oldu?
Evet, dediğiniz gibi farklı kuşaklardan Türk resminin usta, orta ve genç kuşak sanatçılarından 32 ismi ağırladık 23-30 Ağustos 2022 tarihleri arasında. Öncesinde sanatçıların istedikleri boyaları, fırçaları, ihtiyaç duydukları malzemeleri isimlerine özel kutularla hazırladık. Çalıştay sürecinde de özgür ve rahat bir ortamda sanat üretebilmeleri için gereken koşullara hassasiyet gösterdik. Çalıştayımız, birbirinden farklı tekniklerde resim yapan sanatçıların deneyimlerini paylaştığı, sanat sohbetleriyle de renklendi. Kuşaklar arası aktarım açısından önemli bir ihtiyacı karşıladığını düşünüyorum. Sanatçılar bu süreçten çok mutlu ayrıldıklarını belirtti. Sizin gibi değerli gazetecilerin hazırladığı haberlere de toplumun çeşitli kesimlerinden çok yüreklendirici ve mutluluk verici geri bildirimler aldık.
Bu faaliyet için neden Mersin’i tercih ettiniz?
Babam Adanalı yani ailesi Bulgaristan’dan Adana’ya göçmüş. Arnica’nın ikinci fabrikası da Mersin Tarsus Organize Sanayi Bölgesi’nde. Yayla evimizin her taşında babamın emeği var. 2009’da yapmıştı evi ve kısa bir süre sonra da aramızdan ayrıldı. Onun ruhuna bir saygı olsun istedik. Tüm bunların yanı sıra sanatın daha erişilebilir olmasını sağlamak da önemli bizim için. Büyük kentlerin yanı sıra daha ufak ölçekli şehirlerde de sanatın gündem maddesi olmasını istiyoruz. Mersin’in adını sanatla bilinen bir şehir haline getirmeyi hedefliyoruz. Bu nedenle Mersin’i tercih ettik.
Haziran’da Mersin’de açılacak sergi için nasıl bir çalışma gerçekleştirdiniz? Sanatseverleri neler bekliyor?
Geçen yıl yapılan çalıştayda 32 sanatçının ürettiği 80’denf azla eser, önce Mersin Tarsus Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikamızda sergilendi. Arnica’nın çalışanlarından da çok kıymetli, güzel geri dönüşler aldık. Ardından sergimizi daha geniş kesimlere ulaştırmak için çalışmalara başladık. Bu sergiyi de yılın ilk aylarında gerçekleştirmeyi planlamıştık. Ancak 6 Şubat’ta meydana gelen ve hepimizi derinden sarsan deprem nedeniyle tarihi biraz erteledik. Sergimiz 2-30 Haziran tarihleri arasında Mersin Çağdaş Sanatlar Galerisi’nde gerçekleştirilecek. Kentimizin en önemli tarihi yapılarından olan bu binada, çalıştay sergimizle doğa, sanat, tarih bir araya gelmiş olacak. Gerçekten her ayrıntısı titizlikle düşünülen, eserlerin sanatseverlerle en güzel şekilde sunulması için çaba sarf edilen bir hazırlık döneminin ardından sergimiz gerçekleşecek.
Yoğun temponuz içinde geleceğe dönük planlarınız neler?
Gerçekten yoğun bir tempo içindeyim ancak bundan şikayetçi değilim. Çünkü çalışmak, üretmek ve sanat daha fazlasını yapmak için motivasyonumu artırıyor. Ülkemizin ve toplumumuzun daha güçlü olması için sanat projelerini desteklemeye devam edeceğim. Çünkü sanatın iyileştirici gücüne hep ihtiyaç duyuyoruz. Ayrıca Arnica olarak da hayatı kolaylaştıran, tüketicilerin konforunu artıran ürünler sunmayı da sürdüreceğiz.