1990’larda moda dünyasında bir devrim gerçekleşti ve bu devrim zarafeti yeniden tanımlayacak bir trendin ortaya çıkmasına yol açtı. “90’lar minimalizmi” olarak bilinen bu moda hareketi, önceki yılların gösterişli aşırılığını reddederek sadeliğe, temizliğe, düz renklere, desensizliğe veya temel şekillerden oluşan desenlere odaklandı. Moda tutkunları için bu sade yaklaşım her şeye yeni bir soluk getirdi. Şimdilerde Kendall Jenner, Zendaya ve Kaia Gerber gibi isimlerin benimsediği bu stilin geçmişini inceleyeceğiz.
90’lar minimalizminin özü, eforsuz zarafet ve şıklığın altında yatıyor. Rahatlık, hareket kolaylığı, bolluk ve şıklığı birleştiren bu akım “oversize” giysilerle tanışmamızın ana sebebi bile olabilir. Geçmişte insanlar kıyafetlere uymaya çalışırken 90’lar minimalizmiyle, insanlara uyan ve onları rahat hissettiren aynı zamanda şıklıklarından ödün vermelerini gerektirmeyen kıyafetler tasarlandı. Moda geleneklerine zıt bir şekilde tasarımlarda aşırılıktansa düzlüğe doğru bir yolculuk başladı.
90’ların minimalizminin en belirleyici özelliklerinden biri kullanılan renk paletiydi. Siyah, beyaz, bej, gri, kahverengi ve lacivert renkler podyumlarda hakimiyeti eline alırken tanınmış kişiler bu stili benimsemeye başladılar. Farklı renklerin ve değişik desenlerin olmayışı kıyafeti giyen kişinin parlamasına olanak sağladı.
90’lar minimalizmiyle birlikte kumaş kalitesine verilen önem arttı. Tasarımcılar keten, pamuk, yün ve ipek gibi malzemeler kullandılar ve moda tutkunları da bu malzemelere göre tüketim sağladılar. Odak, gösterişli baskılardan kumaşın dokusuna kaydı. Bu durum kaliteyi ön plana çıkararak “sessiz lüks” akımının temelini atmış oldu.
Monokrom kıyafetler, 90’lar minimalizminin imzası haline geldi. Sofistike ve uyumlu görünen monokrom görünümler tek bir rengin farklı tonları kullanılarak kıyafete derinlik kattı. Bu yaklaşım, bireylerin farklı tonları ve dokuları harmanlayarak yaratıcılıklarını ifade etmelerine ve bunu yaparken sadeliği korumalarına izin verdi.
Aksesuarlar için “less is more” yani “az olan aslında çoktur” mentalitesi kabul edildi. 90’lar minimalizminde, sade altın veya gümüş takılar, ince kemerler ve şık güneş gözlükleri gibi parçalar kullanıldı. Amaç kıyafeti gölgede bırakmayacak aksesuarlarla genel görünümü tamamlamaktı.
Minimalist estetik, klasik ve zamansız stillerin hüküm sürdüğü ayakkabı seçeneklerine de uzanıyordu. Mokasenler, mule ayakkabılar ve minimalist sandaletler sade şıklığın genel temasıyla uyumlu, zarif bir dokunuşla kıyafetleri tamamladı.
90’lar minimalizminin başlangıcının üzerinden neredeyse 30 yıl geçmiş olsa da etkisi devam ediyor. Bu ikonik dönem, dünya çapındaki tasarımcılara ve moda tutkunlarına ilham vermeye devam ediyor. 90’lar minimalizmi, moda dünyasının sürekli değişen trendleri arasında koşuştururken zamansız zarafeti savunmasıyla bizlere durup dinlenme fırsatı veriyor. Sosyal medya ve onun doğurduğu yeni trendlerle her şey karmaşıklaşırken sadeliğin kalıcı güzelliği için 90’lar minimalizmi mükemmel bir hatırlatma görevi görüyor.
1990’larda, birkaç etkili tasarımcı ve moda evi minimalizm estetiğini benimseyerek hareketin yaygın bir popülerlik kazanmasına yol açtı. Ünlüler ve modeller, bu moda evlerinden tasarımlar giyerek minimalist estetiğin popülerleşmesinde çok önemli bir rol oynadı. Kate Moss, Gwyneth Paltrow, Jennifer Aniston gibi ikonik isimler moda dergilerinin sayfalarını süsleyerek 90’lar minimalizminin moda dünyasında ve hatta moda dünyasında olmayan insanlar tarafından benimsenmesine katkıda bulundu.
Bu tasarımcıların 90’lar minimalizmini benimsedikleri birkaç koleksiyona göz atacak olursak:
Calvin Klein, 90’lar minimalizminin öncüsüydü. Minimalist silüetlerin, düz renklerin ve sade zarafetin kullanımını yaygınlaştırdı.
Prada’nın da 90’lar minimalizmi akımı üzerinde çok önemli bir etkisi oldu. Prada, minimalist tasarımlarına düz kesimler, lüks kumaşlar ve şık zarafete odaklanışıyla damgasını vurdu.
Alman moda tasarımcısı Jil Sander, modaya olan minimalist yaklaşımıyla tanınıyor. Tasarımlarında özenli ve farklı dikiş tekniklerine, kaliteli kumaşlara ve oldukça sade bir renk paletine odaklanıyor. Sander’in çalışmaları, 90’lar minimalizminin zarafetini ve inceliğini resmen özetler nitelikte.
Helmut Lang, minimalist moda akımında diğer bir etkili isim. Tasarımları yaratıcı dehası, keskin çizgileri, monokromatik görünümleri ve kaliteli kumaş kullanımıyla biliniyor. Ancak Lang’in çalışmalarının 90’lar minimalizminin sınırlarını biraz zorladığını söylemeden edemeyiz.
Donna Karan’ın 90’lı yıllardaki tasarımları oldukça övüldü. “7 Kolay Parça” anlamına gelen “7 Easy Pieces” koleksiyonu, zahmetsizce karıştırılıp eşleştirilebilen parçalar sunarak minimalizmin ana ilkelerini destekledi.
Japon tasarımcı Issey Miyake’nin çalışmaları, özellikle kumaşlarla uğraşmaya yönelik tasarımlar içeriyordu. Modern ve işlevsel giysiler yaratmak için tasarımlarında çeşitli katlama teknikleri kullanarak herkesi büyüledi.
Maison Margiela, 90’lar minimalizmine deneysel bir biçimde yaklaştı.
Bu zamansız ve sade şıklık, minimalizm esaslarına sadık kalarak trendlerden bağımız bir şekilde bizlere her zaman eşlik edecek gibi duruyor.