Biriyle tanışıyorsunuz. Mesajlarınız saniyesinde cevap buluyor, kalp atışlarınız hızlanıyor, her küçük detay size “işte bu!” dedirtiyor. Tanıştıralım, o meşhur serotonin patlaması!
Ama sonra… Bir sabah uyanıyorsunuz ve o kişi artık eskisi kadar büyüleyici görünmüyor. Heyecan yerine alışkanlık, merak yerine tahmin edilebilirlik devreye giriyor. Tam burada serotonin çöküşü artık sahnede yerini alıyor.
Peki bu düşüş kaçınılmaz mı? Yani, ilk heyecanın sonsuza kadar sürmeyeceği aşikar. Ama bu durum, aşkın bittiği anlamına da gelmiyor. Bu, ilişkinizin gerçek yüzüyle tanıştığınız, ‘cicim’ aylarının bittiği ve pembe gözlüklerin yavaşça çıkarıldığı bir dönem. İyi haber: Doğru yönetilirse, bu evre ilişkinizi daha sağlam hale getirebilir.
Aşkın ilk heyecanı geçince ne yapmalısınız?

O zaman, serotonin çöküşüne yenilmeden aşkı nasıl canlı tutarsınız?
Aşkın kimyasını anlayın
İlk günlerde beyin, aşkın büyüsüyle dopamin ve serotonin banyosuna girer. Partnerinizin ses tonu bile size mutluluk dalgaları gönderirken, mesaj beklemek bir heyecana dönüşür. Ama beyin, bu hormon kokteyline uzun süre dayanamaz. Zamanla hormon seviyeleri normalleşir ve siz “Acaba onu eskisi kadar seviyor muyum?” diye düşünmeye başlarsınız. Aslında değişen duygularınız değil, beyninizin tepkisidir.
Heyecan yerine derinliği seçin
Serotonin çöküşü başladığında, bazı insanlar heyecanı kaybettiğini sanıp ilişkiden kaçmaya çalışır. Oysa bu, aşkın bir sonraki evresine geçişin habercisidir. Artık “Buluşmada hangi kombini giysem? Bunu üstümde görmüş müydü acaba?” paniği yerine, yanında en doğal halinizle bile rahat hissettiğiniz birine sahip olmanın huzurunu keşfetme zamanı.
Sıkıcı bir rutine dönüşmemesi için ilişkinize yeni dinamikler ekleyin. Birlikte daha önce denemediğiniz bir aktivite yapın, şehri farklı bir gözle gezin, minik sürprizlerle günü renklendirin.
Sürekli aynı sahneyi oynamayın

İlk günlerdeki sahneleri tekrar tekrar oynarsanız, filmin büyüsü kaybolur. Her hafta aynı restorana gitmek, aynı günler buluşmak, aynı konuları konuşmak… Beyin değişimi sever. Küçük kaçamaklar, farklı planlar, plansız anlar ilişkinizi serotonin çöküşüne karşı koruyabilir.
Kendi serotonin kaynağınızı yaratın
Bazen sorun ilişkinizde değil, hayatınızdadır. Bütün mutluluğu partnerinize yüklediğinizde, o kişi size bir şeyler hissettirmeyi bıraktığında her şey anlamsız gelir. Ama gerçek şu ki: Kimse sürekli size serotonin veremez. O yüzden kendi serotonin kaynağınızı yaratın.
Aşkın doğasına güvenin
Serotonin çöküşü bir son değil, yeni bir başlangıçtır. İlk günlerdeki çılgın kimyasal fırtına dindiğinde, geriye gerçek bağ kalır. Eğer onunla sessiz bir anda bile huzurlu hissediyorsanız, işte bu aşkın en güzel halidir.
İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> “Dateview”: Flörtler artık nasıl değerlendiriliyor?
Kapak: Pexels