Oradan bir ev bulsam keşke. Ne güzel görünüyor,’ dedim,” diye anlatıyor Esmersoy. Arkadaşı da eskiden onun gösterdiği yerde oturuyormuş zaten. Onun ‘Çok güzel muhittir, gel bakalım,’ demesiyle karşıya geçip, evlerin önünden arabayla yavaş yavaş geçtik. İşte o an buldum burayı,” diye anlatıyor o günü Esmersoy. İçeri girer girmez daireye içi ısınmış. Bazı arkadaşları ‘Sen çıkınca, buraya bak ben geçeceğim,’ diye söylemeye bile başlamışlar şimdiden.
90 m2’lik, iki oda, salon, mutfak ve banyodan oluşan bu kare şeklindeki dairenin içine taşınması, evi tutmasından iki ay sonra gerçekleşiyor. Daire yıpranmış olduğundan içini yenilemek zorunda kaldığını belirtiyor. Mutfak ve banyo baştan aşağıya değişmiş, parkeler cilalanmış, duvarlar badana ile tamamen beyaza boyatılmış.
Dolapları olmadığından bir odayı da giyinme odası haline getirmeye karar vermiş Esmersoy. “Zaten odada dolap tercihim etmezdim. Böylesi daha iyi,” diyor. Bunun için internete girip ‘Mutfak banyo’ yazdığını anlatıyor. “Karşıma beyaz mutfak ve banyo çıktı. Evde her şey beyaz olsun istedim,” diyor gülerek. Karşısına ilk çıkan bu firmaya evdeki yenileme işlerini vermiş. “Hesaplı da fiyat çıkardılar. Fonksiyonelliği olan bir giyinme dolabım olmalıydı. Çünkü bu konularda çok titiz ve tertipliyim,” diyor Esmersoy ve bizi giyinme odasına doğru götürüyor.
Yüksekte asılı duran kıyafetlerini hemen aşağıya -bir çubuk yardımıyla- indiriyor. Ayakkabıları, çantaları ve kemerleri için de kullanışlı, elini attığında erişeceği bölmeler ekletmiş. “Sonuçtan o kadar çok memnun kaldım ki, mutfağı ve banyoyu da aynı firmaya yaptırmaya karar verdim. Bu evde her kapak ve çekmece kolay açılır,” diyor Yazın gelmesini iple çekiyor. Balkona tik bir oturma grubu bile koymuş şimdiden. “Yazın evdeysem balkonda vakit geçirmek istiyorum ve buranın kapısını pek kapatmayı düşünmüyorum. Bu eve ilk geldiğimde denizden eve esen iyot kokusu beni büyülemişti zaten,” diyor Esmersoy.
Modern tarzda dekore edilen evde mimar Murat Akkuş’tan yardım almış Esmersoy. “Ev biraz karanlık olduğundan tüm duvarlar beyaza boyandı. Oturma grubu çok önemliydi benim için. O yüzden bu konularda fikrine güvendiğim Barbo Design’ın sahiplerinden tasarımcı arkadaşım Bora Özdemir’den çok fikir aldım. Tam istediğim gibi rahat kanepem olsun istedim. O da bana özel, içi kaz tüyü bir oturma grubu tasarladı buraya,” diyor. Salon duvarına beyaz lake bir televizyon ünitesi yaptırmış Hemen yanına salonu da ikiye ayıran, çift taraflı kullanabildiğini söylediği bir ahşap kütüphane ekletmiş.
“Eskiden o kadar çok kitabım vardı ki, çoğunu hibe ettim,” diyor. Daha beklediği fotoğraflar var. Mevcut olanları şimdilik penceresinin önüne dayamış. “Böylece yerlerini kafama estikçe değiştirebiliyorum,” diyor. Erkek arkadaşının hediyesi orijinal Hugh Grant imzalı fotoğrafı da salonda devamlı görebileceği bir köşeye koymuş. “Ona olan hayranlığımı herkes bilir. Ama Allah’tan kıskançlık yaratacak türden değil bu,” diyor muzipçe gülerek Esmersoy.
“O kadar çok ev değiştirdim ki, sayısını unuttum,” diye gülerek söze başlıyor Burcu Esmersoy yeni taşındığı evin salonunda. Yemyeşil ve çok sessiz bir koru içinde yer alan bu daireye taşınalı bir ay olmuş. Koltukların minderlerini kabartıyor, bir yandan da anlatıyor, “Aslında daha çok eksikler var ama yavaşça, keyfini çıkartarak dekore etmek istiyorum burayı. Zaten küçücük, ama bana yetiyor. Çok zorlanacağımı zannetmiyorum,” diyor gülerek.
Yoğun koşturmalı ve aynı zamanda çok stresli olabilen televizyonculuk hayatı içinde, bu kadar dinç görünmeyi nasıl başardığını soruyoruz. Esmersoy, yıllardır yaptığı spora bağlıyor bunu. “Sabahları çok erkenciyim. Ekran önünde olunca görüntünüze doğal olarak dikkat etmek zorundasınız. O yüzden sporu yıllardır hiç ihmal etmiyorum. Ayrıca düzenli cilt bakımı da yaptırıyorum,” diye anlatıyor Esmersoy. Hemen hemen her gün evine yakın olduğunu söylediği İstinye Park’taki Hillside’a spor yapmaya gidiyormuş. “Oradan da Maslak’taki işime geçiyorum.
Emirgan’a taşınmak hayatımı çok kolaylaştırdı. Evden işe artık sekiz dakikada varıyorum,” diyor. Burayı bulma hikayesini de biz sormadan o anlatmaya başlıyor keyifle. “Buraya taşınmadan önce bir arkadaşımın eşyalı evinde kiracı olarak yaşadım. Ama bir süre sonra, acele ile taşındığım, kendime ait olmayan eşyalarla dolu bir evde yaşamak istemediğimi fark ettim. Hemen ev aramaya başladım. Üç ay sürdü. Bu durumumu yakından bilen bir arkaşımla güzel ve güneşli bir sonbahar günü Emirgan’dan küçük bir balıkçı teknesi ile Kandilli’deki ‘Suna’nın Yeri’ne gittik. Keyifli bir yemek yiyip, bolca ev sohbeti yaptıktan sonra bu yakaya doğru dönüp ‘Şurası var ya. Hani şu diğerlerinden ayrı duran yer…