Şimdilerde ise zihninde sadece geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan yedinci albümü Aşk’ın Halleri’ndeki şarkıların sözleri var. Nasıl olmasın? Bir yıldır bu albüm hazırlığı içinde. “İçime çok sinen güzel bir albüm oldu. Yeni 10 şarkı seslendiriyorum. Albümün proje koordinatörlüğünü ve düzenlemelerini yol arkadaşlarım Bülent Ortaçgil ve Gürol Ağırbaş yaptı. Ayrıca Baki Duyarlar, Nadir Göktürk, Deniz Bayrak, Hüsnü Arkan, Ercüment Ortaçgil de söz ve müzikleriyle de bana eşlik ettiler,” derken gözlerinin içi parlıyor Olcay’ın. Geçenlerde bu ekip, Şile’deki evinde albümün çıkışını kutlamak için bir araya gelmiş yine. Güzel yemekler eşliğinde, keyifle ortaya çıkan bu eseri dinlemişler tüm gün. Şile’de orman içinde yer alan evine de hafta sonları fırsat buldukça kaçmaya bakıyor Olcay. “Misafirlerim burada olduğu gibi Şile’de de çok olur,” derken evde konuk ağırlamaktan çok keyif aldığını belli ediyor. “Misafirle misafir olurum, elimde bardağımla,” diyor gülerek ve ekliyor:
“Tabii üzerime düşen tüm ön hazırlıkları yaptıktan sonra. Geçenlerde evde kalabalık bir grup arkadaşıma yemek daveti verdim. Gezi Pastanesi’nden catering konusunda çok memnun kaldığım bir servis aldım. İnanılmazdı. Mönüden masanın düzenine kadar titiz ve şık bir hazırlık yapıldı burada,” diye anlatıyor o günü. Ama kendi de masasına farklı kültürlerden yorum katmayı ihmal etmiyor bu davetler sırasında. Çerkes tavuğu, Boşnak böreği ve güzel bir İtalyan salatası gibi…
Yoğun çalışma temposundan çıktığı zamanlar şalterlerini indirdiğini söylüyor. “İsmimi sorsalar öylece bakarım,” diyor. İşte bu dönemlerde -uzun süre kalacaksa eğer- yanına Himalaya cinsi kedisi Erdoğan ve Sütlaç ile Golden Retriever emektar Köpük’ü de alarak Şile’deki evin yolunu tutuyorlar hep beraber. “Onlar benim canlarım ve evimin neşeleri,” diyor Olcay.
Doğma büyüme Anadolu Yakalı olduğu için yaşayacağı evin Üsküdar tarafında olmasına önem vermiş. “Burayı tercih etmemin en büyük sebebi çocukluğumun geçtiği Fıstıkağacı’na yakınlığıdır,” diyor. Daha bu site yapılırken içerideki evleri merak ettiğini anlatıyor. “Zaten koruya ilk girdiğim anda büyülenmiştim. Bu evin içine girince de hemen almaya karar verdim,” diyor. 13 yıl önce yapılan sitenin içindeki apartman daireleri neredeyse birbirini hiç görmeyecek şekilde konumlanmış. Dört oda, bir salon, mutfak, iki banyodan oluşan ev 220 m2’lik bir kullanım alanına sahip.
Evin dekorasyonunda onun kilometre taşlarına eşlik eden her güzel ayrıntıyı yakalamak mümkün. “Zevkim doğrultusunda döşedim burayı. Eve dekoratör girmedi,” derken evde en önem verdiği şeyin rahatlık olduğunun altını çiziyor. Pastel renklerin hakim olduğu salonda Necdet Kalay, Mustafa Ayaz, Enver Paşa’nın orijinal karakalem çizimleri, setlerden ve provalardan fotoğraflar, film afişleri dikkat çekiyor. Salondaki bir duvar ise onun için çok özel. “Burası beni anlatır. Dostlardan yazılar, çizimler, gittiğim oyunların atamadığım biletleri var,” diyor.
“Öyle tasarım obje veya moda diye bir şeyi eve asla sokmam. Sahip olduğum bir eşya için, ‘Bu falancanın tasarımı mı?’ diye sorsalar, ‘O kim ki?’ diye cevap verebilirim,” diyor açık yüreklilikle. “Benim için önemli olan eşyanın işimi görmesi ve zevkime hitap etmesi o kadar,” diyor. Ama iş giyim kuşam veya çok sevdiği Londra’da sıkı bir oyun izlemeye gelince, “İşte o zaman durumlar değişir. Bu tarz şeylere bütçe ayırmak öncelikli olur benim için,” diyor gülerek Olcay. Modacı Sonia Rykiel’ın tarzını çok beğendiğinden ve onun bir kıyafetini gözü kapalı alabileceğinden bahsediyor.
Adı sırf bu yüzden, Beymen mağazasında ‘Sonia Rykiel Kadını’na çıkmış. Önümüzdeki sezon Londra’da izleyeceği, başrolünü Jude Law’ın oynayacağı Hamlet’e biletini geçen yıldan almış bile. Evden çıkmadığı, tembellik yapmayı tercih edeceği bir günde arka arkaya DVD’den film izliyor. “Ama sinemaya gitmeyi de çok seviyorum. Beyazperdede film izlemek her zaman daha büyülüdür,” diyor. Evde olduğu zamanlar üzerinde bir pijama altı, bir tişört, bir polar sabahlık ve ayaklarında çok sevdiği yün pofuduk çoraplarla miskinlik yapmaya bayılıyor.
“Benim en keyifli ev halim budur,” diyor Olcay. En son böyle bir günde kucağına kedilerini, yanına köpeğini alarak Gus Van Sant’ın yönettiği Sean Penn’in oynadığı Milk adlı filmi izlediğinden bahsediyor. “Ya da aynı anda okuduğum birden fazla kitaba gömülebilme lüksüne sahip olmak… “İşte evde olmak diye buna derim,” diyor gülümseyerek Olcay.
Sabahın erken saatleri… Zuhal Olcay’ın on yıl önce taşındığı Altunizade Mesa Konakları’ndaki evinin ziline basıyoruz. Güler yüzüyle ve gayet samimi bir şekilde bizi içeri buyur ediyor Olcay. Yüzünde genelde güne erken başlayanların ve hayatından sporu eksik etmeyenlerde görmeye alışık olduğumuz o zinde ve enerjik ifade var. Oldukça fit gözüküyor, sebebi de anlaşılıyor hemen. “İki yıl önce sigarayı bıraktım. Yıllardır her sabah kahvaltısından sonra, Fenerbahçe-Bostancı arasında 55 dakika kadar yürürüm. Vakit yoksa sitenin içindeki yürüyüş parkurunda, o da olmadı oturma odamdaki yürüyüş bandında olurum,” diye anlatmaya başlıyor. Özel hayatıyla ve işiyle ilgili en önemli ve sağlıklı kararları işte bu zamanlar alıyor Olcay. “Rollerimi yürüyüş bandındayken ezberlerim hep,” diyor.