Evet başlık bu, ama yalanları ifşadan önce biraz kendimden bahsedeyim. Ben diğer çoğu kadın gibi yalanların kurbanıyım. Yaptığım işlerden biri güzel yalanlar uydurmaya çalışmak, evet bir yazarım, doğru bildiniz, ama kesinlikle diyetisyen değilim. Kurmaca yazarken iyi bir iş ortaya çıkarıyorsanız yalan uzmanı olduğunuzu sanıyorsunuz. Bazı yalanlar var ki yüzyıllar boyunca söylendiğinde doğruya dönüşüyor. Neydi bu yalanlar ve ben neden bu tufaya düştüm? Kadın bedeni ve beden algısı ile bildiğimiz her şeyin yalan olduğunu anladığımız bir çağdayız. Her türlü bilgiye hemen ulaşabilme imkanımız karşımıza doğru bilgiyi çıkarıyor.
Uzun yıllar belirli standartların dışında olmanın anormal olduğuna ben de inandım. “Boyun kaçsa ondan 110-120 çıkart, kilon o olmalı”yla başlayıp ‘beden kitle endeksi’ yalanına doğru giden kalıpların içinde olmak, sürekli yediğine içtiğine dikkat etmek ya da etmezsen bir süre sonra kendini bitmeyen diyet döngülerinde bulmak anlamına geliyordu. Bugüne kadar toplamda kaç kilo alıp kaç kilo verdim artık bilemiyorum. Beni bu noktaya getiren dört sene önce sekiz ayda verdiğim 32 kilo ve bedenimi tanıma süreciydi. Birileri bununla ilgili bir kitap yazmamı söyledi, birileri de diyetisyen olmamı. Bir an olur muyum acaba diye düşündüm ama karşıma öyle “eğitim” kurumları çıktı ki bu işi kolay yoldan yapmak için hem ilkelerimi bir kenara bırakamazdım hem de yeni bir eğitim almaya üşendim. O yüzden bu yolculuğumla ilgili yazacağım ya da paylaşacağım her şey için kendime Diyetisyen Değilim rumuzunu seçtim.
Bazı yalancılara da çok hayranım. Mesela Karl Lagerfeld. Chanel’in Sonbahar-Kış 2018/19 kreasyonunu o kadar beğenmiştim ki insan bu kıyafetleri alamasa bile bunları taşıyabilecek yapıda olmalı diye düşünmüştüm. En sevdiğim aktris Audrey Hepburn, en sevdiğim kadın şarkıcı Madonna. Yani estetik algım da belirli sınırlar içinde kalmamı söylüyordu. En başta sağlığım için kilo vermeliydim. Neticede kiloyu kalori açığı ile verdim. Formül basit ama kolay değil. (Kilo vermek isteyen herkesin gerçek bir uzmana danışmasını tavsiye ediyorum.) Sonra spor salonuna gitmeye başladım, çünkü vücudumun şeklini beğenmedim. O da tabii başka bir estetik algısı ve dayatmasından kaynaklanıyor.
Estetik bombardımanı ile yaşıyoruz ve sosyal medya bunu körüklüyor. Covid 19 salgını kendi adıma bütün bunları tartıp değerlenirmem açısından işe yaradı. Kendimi nasıl görmek istediğimi, çoğu şeyin özellikle kadınları belirli kalıplarda tutmaya çalışan bir zihniyetin sonucu olduğunu öğrendim. İki ağırlık kaldırınca kas yığınına dönüşmüyoruz ama güçleniyoruz. Kadının güçlenmesini istemez kimse, çünkü yapı olarak dayanıklı. Dayanıklılığı geliştirmek mümkündür ama zordur, kadının da bir erkek kadar güçlenmesi gibi: İmkansız değil ama zor. Hem dayanıklı hem güçlü kadını kim ister söyleyin bana? Gelsin yalanlar: “Kaslı kadını kimse beğenmez, ağırlık çalışırsan erkek gibi görünürsün, vs.” Velev ki kas yığını bir kadın oldun, bundan kime ne? Buradan kimseye koşup ağırlık çalışın demiyorum ama kendi sağlık yolculuğumda buna denk geldiğim için mutluyum.
Hep aşırı kiloluluktan ve “normal” olma halinden bahsettim, ama bir de kilo alamayanlar ve aşırı zayı ığı da “anormal” zannedenler var. Benim de bir dönem aşırı zayıf olup kilo almak için yapmadığım şey kalmamıştı. O zaman değiştirmeye çalıştığım yeme alışkanlıklarımın bedelini sonra yoyo diyet dönemlerinde ödedim. Sağlık sorunum yoktu ama o kadar zayıftım ki “normal” olmak için her şeyi yapabilirdim. Hep o yalandan standartlar yüzünden. Şimdiki standartları da in uencer’lar belirliyor ama sağlık için en doğrusunu elbette doktorlar bilecektir.
Yazı: Diyetisyen Değilim