Yaklaşık 20 yıllık müzik kariyerine şimdiye kadar beş albüm sığdıran Ayşegül Aldinç uzun bir aradan sonra çıkardığı O Kızsingle’ı ile gündemde. Bestesi, çok sevdiğini söylediği Sezen Aksu’ya ait olan bu şarkının düzenlemesini Ozan Çolakoğlu yapmış. “Diğer şarkı Ağla’nın da bestesi Sezen Aksu’ya ait. Düzenleme Mustafa Ceceli ile oğlu Mithat Can Özer’in,” diye anlatmaya başlıyor Aldinç bize, evinin harika manzaralı salonunda otururken. Alaçatı’da çekilen son klibinde sergilediği mükemmel görüntü ile karşımızda duruyor işte. Makyajsız yüzü ışıl ışıl parlıyor.
Üzerinde rahat gözüken koyu bir eşofman takım var. Saçları da kendi yaptığı topuz ile o kadar güzel ve doğal duruyor ki. “Eskiden saçımdan makyajıma görüntümle ilgili her detaya ben karar vermek isterdim. Ama şimdi çekimlerde işi konunun uzmanlarına bırakmayı seviyorum,” diyor içtenlikle. Yıllara meydan okuyan görüntüsünün sırrını, “Sadece yediğime içtiğime dikkat ediyorum. Elimden geldiğince sağlıklı yaşamaya özen gösteriyorum,” diye anlatıyor Aldinç. Öyle ki o da şifa konularına olan ilgi ve merakı sonucu bir şifa tekniği olan Reiki’demaster seviyesine ulaşmış sonunda.
Çocukluğunun önemli bir bölümünün geçtiğini söylediği Cihangir, onun için vazgeçilmez bir semt. “Buranın hemen bir altındaki Pürtelaş Sokak’ta otururduk. Küçücük bir kızken oradan, tabii o zaman bana bitmek bilmeyen gelen merdivenlerinden tırmanarak, bu heybetli gözüken caddeye çıkmıştım. Bunu yapmayı başardığımda kendimle gurur duyduğumu bile hatırlıyorum. Çünkü ilk defa evden annemsiz tek başıma yalnız yola koyulmuştum. Hatta, ‘Acaba dönebilir miyim?’ diye hafif korkuyla karışık heyecan da vardı içimde o gün. Cihangir Caddesi’ne geldiğimde sanki ayrı bir gezegene varmış gibi olmuştum. O kadar etkileyici duruyordu ki, buraya hayran kaldığımı çok iyi hatırlıyorum. Şansıma yıllar sonra ev almaya karar verdiğimde karşıma sevdiğim caddeden bu daire çıktı,” diyerek o günleri mutlulukla hatırlayarak anlatıyor Aldinç. 14 yıl önce taşındığı çatı dubleksi evini, daha sıvaları kurumamışken satın almış.
Tüm iç dekorasyonunu o zamanki zevki doğrultusunda kendisi düzenlemiş. Ama şimdilerde evin dekorasyonunu biraz yenilemek istediğini anlatıyor. O konuşurken 12 yaşındaki sevimli Himalaya cinsi kedisi Osman da çekim hazırlıklarını şaşkınlıkla izliyor. “Evimde bu tarz bir çekim ilk kez yapılıyor, ondandır,” diyor Aldinç gülerek. “Hayatımda her zaman kedilerim oldu. Arkadaşlık etsinler diye iki adet olmalarına daima dikkat ettim,” diye belirtiyor sonra da. 200 m²’den oluşan dairenin üst katında artık hakkını vererek yaşamak istediğinden bahsediyor. Toplam dört oda, salon, iki banyodan oluşan evde kendine göre Feng Shui uygulamaları yapmış. “Örneğin yatak odamda girişin tam karşısı kariyer köşesi. O duvarda şimdi daha çok işle ilgili belge ve fotoğraflar asılıdır,” diye anlatıyor. Evin en karakteristik özelliği hiç kuşkusuz Boğaz’a ve Adalar’a hakim olan muhteşem manzarası. Her odadan deniz gözüküyor burada. O da zaten ilk bu özelliğine vurulmuş evin. Yaşadığı diğer evlerinde de denizi hep gördüğünden bahsediyor bize. “Ama hakkını veriyor musun? diye bir sorun,” diyor.
Salondayken hep sırtı denize dönük otururmuş. “Belli bir zamandan sonra deniz poster etkisi yapıyor insana. Eve ilk gelen hep burada oturduğumu düşünüyor doğal olarak. Ama işin aslı öyle değil. Alışkanlıklar söz konusu olunca değer bilmezlikler başlıyor galiba. Benim durumum da o hesap,” diye samimiyetle anlatıyor. Onun için salonu sayılı dostları geldiğinde vakit geçirdiği bir mekan daha çok. Aldinç, evinde kendi kendiyle başbaşa kalmayı sevenlerden. “Bu benim seçimim tabii. Çok az insanla misafirlik ilişkim vardır,” diyor ve devam ediyor, “Evinde davetler, partiler veren biri hiç olmadım. Ben gittiğim yerlerden bazen çaktırmadan kaçabilirim, ama evinizde davet verince nereye kaçacaksınız?,” diye gülerek bir itirafta bulunuyor. Bu evin bir dikkat çekici tarafı da yatak odalarına açılan ve kendisinin Nepal kırmızısı olarak adlandırdığı koridoru. Duvarın üzerinde onun sanat yaşamını özetleyen, oynadığı filmlerden posterler, hakkında basında çıkmış röportajlar, kapak olduğu dergiler ve konser afişleri asılı. İstanbul Tatbiki Güzel Sanatlar’da seramik bölümünde okurken Fuat Güner’in babası Sami Güner tarafından nasıl keşfedildiğini anlatıyor Aldinç.
“O zamanın en prestijlidergilerinden Sanat Dünyamız’a kapak olacak bir kız ararlarken kantinde fark etmişlerdi beni. Ben de o zamanlar ailemin isteği üzerine seramik okuyorum tabii. Aslında tüm derdim şarkıcı veya oyuncu olmaktı,” diyor Aldinç gülümseyerek. İlk yıldızlığa giden yolculuk bu deneyimle başlamış ona göre. Şanslı ki iki büyük hayalini de gerçekleştirmiş o. “Sadece gerçekten isteyin, inanın oluyor,” diyor içtenlikle.
Evinin dekorasyonuna gelince… Salonda koyu renkler tercih etmiş Aldinç. Evdeki ahşap ağırlıklı mobilyaları ise meraklı olduğu dekorasyon dergilerinden esinlenerek özel yaptırmış. Duvarlar çeşitli seyahatlerden aldığı veya yakın arkadaşlarının ona hediyesi olan tablolar ile renkli bir görüntü oluşturuyor. “Ama şimdi kafamda buradan tabana tabana zıt baştan bir ev dekore etme isteği var. Örneğin zemin beyaz patine rabıta olsun, duvarları kırık beyaz boyatayım ve rahat, içine mutlulukla gömülebileceğim bir kanepem olsun istiyorum,” diyor Aldinç.
Sonra da Nepal’den bahsediyor bize. Evinden sonra huzur bulduğu ikinci adresi orası. “Acayip bir yer. Ne telaş, ne kargaşa var,” diyor. Aldinç’in zıt kutupları dengeleyen tipik bir terazi kadını olduğuna şaşmamak gerek. Tıpkı evinde yakaladığı denge gibi. Burası salonda Boğaz’dan huzur estiren, yatak odasından ise Cihangir’in cümbüşüne karışan, konumu itibarıyla aslında tam da onu anlatan bir ev.