Kavurucu ağustos sıcağında tatlı bir Alaçatı rüzgarı ve cırcır böcekleri eşliğinde, yeşil-turuncu demir bahçe kapısını aralıyoruz B House’un. Her zaman görmeye alışık olduğumuz güleryüzü ve içtenliği ile Eda Taşpınar duruyor tam karşımızda. Sörften yeni dönmüş, her zamanki gibi fit ve bitter çikolata görüntüsünde. “B House’a, nam-ı diğer Bora’nın evine hoşgeldiniz,” diyerek buyur ediyor bizi içeri. “Bora, yarışta ama birkaç saate burada olur herhalde,” diyor gözleri parlayarak. “Aslında böyle bir yere sahip olmak Bora’nın yıllardır hep hayaliydi. Bu arsayı yatırım amaçlı almış zamanında. Ailesi ve ben, burayı gece gündüz demeden çalışarak, gördüğünüz bu haliyle hediye ettik ona,” diye anlatmaya başlıyor mutlulukla.
Dekorasyon aşamasında Bora’nın annesi Sinem, babası Celal Kozanoğlu ve kendi dedesi heykeltraş Engin Yontunç’tan çok yardım almış. “Onlarsız burası sekiz ay gibi bir sürede asla bitemezdi,” diyor. Bakımlı duran yemyeşil bahçedeki dev palmiyeleri ve meyve ağaçlarını görünce buranın bir sene evveline kadar bir tarla olduğunu hayal etmekte zorlanıyoruz. Klasik Alaçatı mimarisine sadık kalınarak tasarlanmış bu butik otel, 320 m2’den oluşuyor. Önünde havuz bulunan bahçenin farklı köşelerinde özgün dekorasyonu ile dikkat çeken rahat oturma grupları yerleştirilmiş. Bu köşeleri tasarlarken, aklına çöl çadırları gelmiş Taşpınar’ın. Düz krem tente üzerindeki desenli kumaşları Kapalıçarşı’da özel olarak bastırmış. “Gördüğünüz her şey buraya özel oldu anlayacağınız,” diyor gururla Taşpınar.
İki kata yayılan sekiz odanın dördü cumbalı suit olarak tasarlanmış. “Bora’nın babası cumbalı bir evde doğmuş. Oradan esinlenildi,” diyor. Çıkış noktaları ev sıcaklığı veren bir otel yaratmakmış. “Büyük otellerde kalmayı ikimiz de sevmeyiz. Bize kendimizi özel hissettiren mekanları tercih ederiz. Size isminizle hitap eden, daha ilk günden yumurtayı nasıl istediğinizi bilenler yok mu? İşte onlardan olalım dedik,” diye anlatıyor hizmet felsefelerini.
‘Şu olmuş, bu hiç olmamış başka şey yerleştirin,’ diye… Yani son karar mercii hep o oldu aslında. Annesi ve babası aksesuar ve mobilyalar için Anadolu’da gezmedik şehir, kasaba bırakmadı herhalde,” diye anlatıyor Taşpınar. Odadaki aksesuarlar, masa şeklini almış tavan göbeği ve ahşap oda kapıları uzun aramalar sonucu Türkiye’nin dört bir yanından toplanmış. Biz konuşmaya devam ederken avluda Bora Kozanoğlu beliriyor. Yarışta bir kaza atlattığını ayağının yaralandığını söylüyor. Taşpınar, hemen bakıp müdahale etmek isteyince de, “Yok bir şey. Olur böyle kazalar… Morali bozmaya gelmez,” diye hemen konuyu geçiştirmeye çalışıyor. Ardından da sakızlı un kurabiyesinin fırından çıkıp çıkmadığını soruyor. “Buranın çay saati meşhurdur. Yanında mozaik pastası ile tabii,” diyor. Babasının onu, içine kapanık bir çocuk olduğu için küçük yaşta sörfe başlattığını söylüyor. “Sanıyorum işe yaradı,” diyor muzip bir ifadeyle. Sörfün ona müthiş bir yaşam disiplini kazandırdığını, hayallerinin peşinden sıkı sıkı gitmeyi öğrettiğini söylüyor.
Her ne kadar hayali olmasa da ilk aktörlük deneyimini yakında TNT’de başlayacak Kolej Günlüğü dizisi ile yaşacakmış. Oteline hayranlıkla bakarken, hayallerini -belki de board’unun üzerinde kurduğu- gerçeğe dönüştürmüş birinin mutluluğu okunuyor yüzünden.
Oteli gezmeye başladıkça ve onun kısa sürede gerçekleştirdiklerini dinledikçe, ‘Karşımızda 10 parmağında 10 marifet olan biri var yine,’ diyoruz içimizden. Bu işi kıyafet tasarlamaktan daha çok sevmiş. “Bu aynı zamanda ilk otel dekorasyonu tecrübem oldu. Çok keyif aldım ve o kadar çok şey öğrendim ki, ikincisi için sabırsızlanmaya başladım şimdiden,” diyor. Bembeyaz dekorasyonu, yüksek tavanları ve sıva duvarlarıyla otele girdiğiniz anda içimizi bir serinlik ve temizlik hissi kaplıyor. “Yalın ama detaylarda renk olsun istemiştim,” diye anlatan Taşpınar, odaları ve banyoyu oldukça ferah tasarlamış. “Banyo konforunda çok iddialıyız,” diyor gülerek. “Odaların her bir dekorasyon aşamasında Bora yatağa uzanıp yorumlarda bulunurdu.