“Mustafa ile birbirimizin fikrine çok önem veririz ve ikimiz de dekorasyon işlerine meraklıyız,” diye anlatıyor Ergen. Bir dergide gördüğü ve beğendiği detayları hemen aklına kaydedip yeri geldiğinde evinde uygulamayı seviyor. Yemek odasından bahçeye çıkılan bölümdeki taş duvar da işte böyle ortaya çıkmış. “Taşı doku olarak zaten severdim. Bir gün Kemer Country’ye giderken bir taşçının önünden geçiyorduk. Hemen arabayı durdurdum ve hayalimdeki taş duvarı yaptırmak için oracıkta sipariş verdim,” diye anlatıyor heyecanla. Eşi ile Mudo Concept’ten aldıkları eski görünümlü ahşap bir kapıyı nereye monte edeceklerini düşünüp durdukları günleri hatırlıyor gülerek. Cevap en olmadık şekilde umudu kesip -3 ay sonra- ellerindeki kapıyı salonun ortasına bırakıvermeleriyle gelmiş. “Neden kapı yapmaya uğraşıyoruz ki? Burada sehpa olsun dedik. Üzerine uygun bir cam kestirdik,” diye anlatıyor Ergen.
Cam ile ahşap arasındaki boşluğa Erdoğan çok sevdiği atının eyerini koymuş. Evde antika görmeyi sevmiyor Ergen. “Benden önce nasıl bir evden -mutlu mu, mutsuz mu?- çıktığını bilmediğim bir eşyayı buraya koyamam,” diyor ve ekliyor, “Ama bir istisna dışında. Bu gramofonu bir Azerbaycan konserine gittiğimde, oranın yerel çarşılarını gezerken gördüm ve vuruldum,” diyor. Gramofonu çindeki eski plaklarıyla hiç tereddüt etmeden satın aldığını söylüyor.
Biraz sonra ikizlerin sesi duyuluyor. Erdoğan çay istiyor. Kapıda ellerinde hediyeleri, Müjde Ar, ardından Seda Sayan beliriyor. Gelenler çocukları soruyor. Sabahki sessizlikten eser yok şimdi. Zaman geçtikçe misafirin hiç eksik olmadığını, sokak kapısının neredeyse hiç kapanmadığını fark ediyoruz. Hareket öğlen başlayıp, gün boyu ivme kazanarak devam ediyor bu evde.
Ana girişteki antreden salona geçiliyor. Mutfak ve misafir tuvaleti bu katta. Üç kanada ayrılan salon; yemek odası, oturma bölümü ve Mustafa Erdoğan’ın çalışma odasından oluşuyor. “Mustafa buraya kimsecikleri sokmaz. Yazın evdeyse genelde buradadır. Düzenini biraz değiştirelim, hemen uyarır bizi,” diyor Ergen ciddi bir ifadeyle. Ama bu kuralı anlaşılan bir Atlas ihlal edebiliyor. Çünkü babasıyla şimdiden oynamaya merak sardığı Troylu ve Akalı askerlerle bezeli satranç tahtası bu odada yer alıyor. Üst katta ise ebeveyn yatak odası ile beraber ortak bir kullanım alanına açılan toplam dört oda var. Bunlardan biri misafir odası diğer iki oda ise Atlas ve ikizlere ayrılmış.
Bahçeköy’e 3,5 yıl önce taşınmış çift. “Mustafa da ben de doğa içinde yaşamayı seviyoruz,” diyen Ergen, evi inşaat halindeyken nasıl aldıklarını anlatıyor. Daha önce yine Demirciköy ve Emirgan’da bahçeli evlerde oturmuşlar. “Ama benim için Bahçeköy şehre ideal uzaklıkta bir yer. Hem şehirden kopuksunuz hem içindesiniz. Beş dakika sonra Maslak’tayız,” diyor.
Çatıyla beraber dört katlı oldukça geniş bir bahçeye açılan bir villa onlarınki. Bu sitenin en büyük bahçeli evlerindenmiş. “Ama biz çok değişiklikler yaptık. Havuzu salonun önüne aldık örneğin. Metrekare büyük olunca burada yaşayan komşularımdan tavsiye aldım. Evin içine depo yaptırmamı şiddetle önerdiler,” diyor Ergen.
Bej oturma gruplarına eşlik eden turuncu kanepe de oldukça rahat gözüküyor. “Evdeysek genelde burada oluruz. Üzerine yayılıp burada televizyon izlemek hoşumuza gidiyor çünkü. Yatak odasında televizyon seyretmeyi sevmiyoruz. İnsanın enerjisini alıyor ve bir anlamda televizyon bizim için iş demek oluyor,” diyor Ergen. Salonun girişinde ince turkuvaz renkli bir niş dikkat çekiyor. “İçine annemin hediyesi bibloları yerleştirdim. İnanır mısınız her biblonun hikayesi hayatımın bir gerçeği oldu,” derken Ergen evli bir çifti, bir erkek çocuk kucaklayan kadını, ikiz bebekleri olan bir kadını işaret ediyor.
Üst katında ise Erdoğan’ın ileride kendisi için yapmayı planladığı bir çatı odası yer alıyor. “Görünüşü ile Çin Seddi’ni andırıyor,” diyor Ergen. Evin en alt katında ise iki depo, yardımcı odaları ve Ergen’e ait bir makyaj odası bulunuyor. Evlerinin bir yıl süren dekorasyonunu eşiyle beraber yaptıklarını söylüyor. Bazı bölümler için mimar Nilhan Çağdaş’tan fikirler almışlar. Evin geneline bakınca çiftin modern bir tarzı sevdiği belli. Klasik parçalar daha çok aksesuar olarak dikkat çekiyor.
Sabahleyin Gülben Ergen ve Mustafa Erdoğan’ın orman içinde yer alan evlerinin kapısından içeri girerken, bu kadar huzur dolu bir sessizlikle karşılaşmayı pek ummuyorduk doğrusu… Eve havuzdan gelen su sesi hakim şu sırada sadece. ‘Burası üç çocuklu bir ev için ne kadar da sessiz böyle,’ diye düşünürken, merdivenlerden enerjik bir biçimde inen Gülben Ergen’in güler yüzüyle karşılaşıyoruz. Yeni doğum yapmış biri için ne kadar da fit gözüküyor. Üzerinde rahat olduğu belli olan, boyundan bağlı mavi penye bir elbise var. Gözlerinin içi yine her zaman olduğu gibi gülüyor.
Hele de çocuklarının adları geçince. Sahi nerede onlar? Atlas , Ares ve Güney uykudalarmış. Bir de Mustafa Erdoğan. O da uzun bir aradan sonra ilk defa evinde olmanın ve bebeklerine kavuşmanın keyfini çıkarıyormuş. Muhtemelen o da uykuda. Çünkü bu sezon oldukça başarılı olan Troya oyunu için yaptığı yurt içi ve yurt dışı seyahatleri onu yormuş olmalı. Ergen, düşüncelerimizi okumuşçasına, “Evde üst üste üç gün geçirmenin tadını çıkarıyor Mustafa. Her an uyanabilirler. O yüzden hemen başlayalım sohbet etmeye, beni bulamazsınız sonra,” diyor şakayla karışık.
Aklının yukarıda olduğu o kadar belli ki. Haksız da sayılmaz. Yedi buçuk aylık doğan ikiz oğulları hastaneden eve geleli üç gün olmuş. Neyse ki her şey yolunda, sağlıkları yerinde. “Atlas çok akıllı bir çocuk, iyi bir ağabey olacağının işaretlerini çoktan verdi,” derken yüzüne huzur dolu bir ifade yayılıyor Ergen’in.