Evdeyse vaktinin çoğunu iyi ışık aldığını söylediği salonunda geçiriyor. Bebek manzarasına kuş bakışı hakim L koltuğuna yayılıp, yazı yazmak hoşuna gidiyor. “Benim için evde en önemli unsur iyi bir manzaraya uyanmak. Bu bana gazete yazılarım için de ilham verici oluyor hem,” diyor Aydın. Evde mobilya olarak koyu ahşap ve mor renk görmeyi seviyor. “Ahşap eve güzel ve sıcak nostaljik bir duygu katıyor. Morun da Rumeli türkülerini hatırlatan hüzünlü neşesini seviyorum,” diyor. Başta tabloları olmak üzere, yemek masası ve farklı sandalyeleri o nereye giderse gitsin evinin demirbaşları. Evdeki tüm oturma gruplarını özel yaptırmış. Üzerlerini de çok kullanışlı ve pratik olduğunu söylediği alkantara kumaş ile kaplatmış. MudoConcept, Beymen Home ve Layla sık alışveriş ettiği mağazaların başında. Üç bölüme ayırdığı salon zeminine Güneş Öztarakçı’dan aldığı halıları sermiş. “Halı bir evi giydiren en önemli aksesuar bence,” diyor.
Koku da ona göre eve karakter katan diğer önemli unsurlardan. “Evde mum ve tütsü severim. Portakal, mandalina ve limon gibi koku içerenler tercihim,” diye devam ediyor anlatmaya Aydın. Taze çiçekler hiç eksik olmuyor evden. “Geçtiğimiz günlerde doğum günüm vardı. Bir kısmı da program başladığında gönderilmişti. Bir anda orkide patlaması oldu evde,” diye anlatıyor Aydın.
Hafta sonları kızıyla beraber olmayı iple çekiyor. En büyük aşkın evlada duyulan olduğunu çocuk sahibi olunca anlamış o da… “Gün sonu kızıma kavuşacağımı bilmek beni işimde de motive ediyor. O yüzden onsuz pek uzun tatillere çıkamıyorum artık,” diyor gözleri parlayarak. Aydın’a göre her eve dönüş, aslında kızı Lal’e dönüş…
Şu sıralar İclal Aydın için hafta arası evde keyif yapmak neredeyse imkansız. Aydın, Kanal D’de geçtiğimiz aylarda Hayat Ağacı adlı bir kadın programına başlamıştı. Var olan, alışılmış kadın programlarına alternatif bir aktüalite programı olarak düşünülen program sayesinde yoğun bir koşturmaca içinde… Bir yandan da Vatan gazetesine haftanın dört günü köşe yazıları yetiştirmekle meşgul. Kızı Lal (8) ile Bebek sırtlarındaki bu apartman dairesine bir yıl önce taşınmışlar. “Hemen hemen yılda bir ev değiştiririm. Bir eve bağlı kalıp, yıllarca aynı yerde yaşamak bana göre değil. Dekorasyon olarak da hiçbiri diğerine benzemedi şimdiye kadar. Çünkü eşyaların çoğu bu taşınmalar esnasında yakınlara dağıtılıyor,” diye keyifle anlatmaya başlıyor Aydın. Bir yandan da yemek odası duvarında bulunan çok sevdiği Zerrin Tekindor tablosunu eliyle düzeltiyor.
“Bakın her şey değişebilir evlerimde. Ama bunlar asla. Ben nereye onlar oraya,” diyor Tekindor’dan yıllardır topladığı tüm tabloları işaret ederken. Tarzını çok beğendiği bu tabloların hepsinin alınmasının bile ayrı ayrı güzel hikayeleri olduğundan bahsediyor. “Yemek masasının arkasında asılı olanı daha sergi öncesi rezerve etmiştim,” diye ekliyor gülerek. Salondaki şömine üzerinde Tekindor’un yanı sıra Fikret Otyam ve Sema Çulam’ın da yağlıboya tabloları dikkat çekiyor. Bu evi de yine bir resim galerisi gezerken, galerici arkadaşının vasıtasıyla bulmuş. “Benden önce burada Fransız bir ressam kadın oturuyormuş. O yurtdışına gidince bana haber verdiler. İçine girip bakınca anında manzaraya vuruldum,” diye anlatıyor Aydın. Bundan önce de Kortel Korusu’ndaymış evi. “Beşiktaş ve Bebek sınırlarından hiç çıkmıyorum. Çünkü bunlar hem çok sevdiğim semtler hem de sık gittiğim yerlere buralardan ulaşmak daha pratik oluyor. Bir de tabii kızımın okulunun eve yakın olması benim için daima birinci planda,” diye anlatıyor.
180 m²’lik bu mekan onun şimdiye kadar oturduğu en küçük eviymiş. “Daha önce geniş metrekareli, çok odalı, dubleks veya tripleks evlerde yaşadım. Çünkü evde iki yardımcım ve sık sık ziyarete gelen annem oluyor. Herkesin kendine ait ferah ve rahat yaşam alanları olması önemli,” diyor Aydın. Ev; salon, dört oda, mutfak ve iki banyodan oluşuyor. Taşındıktan sonra içinde çok büyük değişiklikler yapmamış. Sadece pencereleri yenilemiş ve duvarları kesekağıdı rengine boyatmış.
1997’de İstanbul’a taşındığını anlatan Aydın, ilköğretim, lise ve yüksek öğreniminin bir kısmını Ankara’da tamamlamış. Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro bölümü’nde okurken Berlin’e yerleşmeye karar vermiş. Orada profesyonel tiyatro çalışmalarının altıncı yılında Türkiye’ye dönerek, TV projelerinde yapımcı, moderatör ve oyuncu olarak çalışmaya başlamış. “Goldoni’nin İki Efendi’nin Uşağı adlı komedisinde oynamıştım. Hem de tek kelime Almanca bilmeden. Sadece ezberle ve Türkçe tonlamayla.
Gerisini siz düşünün artık,” diye anlatmayı sürdürüyor. Oyunun çok beğenildiğinden, Almanlar’ın o sahneye çıkınca gülmekten kırıldığından bahsediyor. Artık tiyatroyu tamamen bırakmış olsa da dünya tiyatrosunda iz bırakan BertoltBrecht’in Günlükleri kitabını elden bırakmaya hiç niyetli gözükmüyor. “Berlin yıllarım benim için özeldir. Kültürel değişimin canlı şahidi oldum orada. Tam Berlin Duvarı’nın yıkıldığı sene… Brecht’in asistanlarının yönettiği oyunların provalarını izleme, onun tiyatrosu BerlinerEnsemble’in kapısından girme, o tarihi koklayabilme şansım oldu. Bu büyük bir hayaldi benim için,” diye anlatıyor o yılları mutlulukla hatırlayarak.