Beverly Hillls`in tepelerine doğru demir bir kapı yavaş yavaş açılıyor. Buradan İspanyol stili iki katlı villaya ulaşmak iki dakikadan fazla sürmüyor. Evin görkemli ahşap kapısı açıldığında, Mischa Barton görünüyor. Yirmi üç yaşındaki yıldızın üstünde jean ve tişört var. Konuklarına limonata sunarken, belli belirsiz bir İngiliz aksanı ile, “Mütevazı evime hoş geldiniz,” diyor.
CNBC’de yayınlandığı sırada Türkiye’de de ilgiyle izlenen OC dizisinin oyuncusu Londra doğumlu ama Los Angeles`ın tepelerinde yaşamakta. Ailesi, modellik mesleğini sürdürebilsin diye o daha çocukken New York`a taşınmış. Los Angeles’ta ise annesi Nuala ve kardeşi Zoe ile birlikte kendi deyişi ile “gerçek bir sığınak” yaratmışlar.
Bu büyük villa insana Shakespeare in Love filmini hatırlatıyor. Gösterişli ve rahat ama kesinlikle “kitsch” değil. İnsanda güven yaratan bir etkisi var. “Pasifik Okyanusu’na bakan havuzdan daha iyi manzaralı bir yer yok, değil mi?” diye sorarken, Barton`ın yüzünde büyülü bir gülüş var. “Uzun ve yorucu bir iş gününden sonra ihtiyacım olan da bu. Bahçe ve havuz favori mekanlarım,” diyor. Tarafsız bir gözlemci bile iki köpeği ve kedisi Angelo ile burada ne denli rahat olduğunu fark edebilir. Mischa burada yaşamanın köyde yaşamak gibi bir şey olduğunu söylüyor: “Burada ne trafik var, ne de gürültülü arabalar. Cennet gibi sessiz!” Elinde yeni bir senaryo yoksa, mutlaka bir kitap oluyor.
Annesinin onun için tasarladığı mutfakta kendine çay hazırlarken, saf kan olmayan köpeklerine sevgi göstermeyi de gözardı etmiyor. Yirmi üç yaşından daha büyük görünen genç bir kadın o. Olgun bir ruhu var. Bunu duyduğunda gülüp, kızarıyor, yavaş bir sesle, “Bunu bana hep söylerler. Bildik yirmi üçlükler gibi davranmıyormuşum.” Biraz düşünüp ekliyor; “Gerçekten de şu yirmi üç senede yaşadıklarım akıl almaz!”
Mischa konuklarını şöminesi olan, sıcak bir odaya yönlendiriyor. Annesi ve kardeşleri ile birlikte çekilmiş fotoğraflarla dolu bir koridordan geçip, şömine ateşinin keyifle yandığı odaya ulaşıyoruz. “Los Angeles`a geldiğimde ev gezdim,” diyor Mischa; “Bu listedeki son evdi. Parasal açıdan bütçemin biraz üstündeydi. Ama görür görmez aşık oldum.”
Burada ailesi ile oturuyor olmak ona ters gelmiyor. “Ben aileme son derece bağlı biriyim. Aile demek ev demek,” diyor. Bir gün kendi ailesi de olsun istiyor ama sadece, “Bunun için zaman var,” demekle yetiniyor. Villada yer alan tasarım ürünlerinin çoğu kendisi ya da annesi tarafından seçilmiş. Barton dekorasyon alışverişi yapmanın onun için terapi yerine geçtiğini söylüyor. Bir yığın yumuşak yastığı olan kocaman kanapelere bayılıyor.
Kendi giyim tarzını ise içinde bulunduğu ruh hali ile ilintili olarak tanımlıyor. Nereye giderse gitsin, çevresinde hep tasarımcılar var. Kimi zaman jean’lere, kimi zaman ünlü modacıların yarattığı gece elbiselerine ve tuvaletlere yöneliyor. “Bütün moda evrelerinden geçtim,” diyor stil ikonu Barton; “Punk Rock`dan hip-hop`a kadar. OC’deki rolüm sayesinde moda konusunda çok şey öğrendim. Aynanın önünde durduğumda çok işe yarıyor.”
Öğleden sonra güneşi sıcak ışınlarını Beverly Hills semalarına yaymayı sürdürüyor. Mischa Barton, havuzunun kenarında durmuş, Los Angeles`e bakıyor. “Büyüleyici bir kent,” diyor ve kendini yavaşça şezlonguna bırakıyor. Onu havaalanına götürmek için gelecek olan limuzinden önce dinlenebileceği birkaç dakikası daha var.