Sertab Erener’in Evi

“Bu grubumuzun adı aynı zamanda. Albümün ismi ebru sanatından esinlenilerek konuldu. İngilizce sözleri var. Anadolu öğeleri ve Batı enstrümanları yer alıyor içinde. Bunun için 3.000 türküyü her gün dinledik ve aralarında eleme yaparak kendi yorumumuzla albümü hazırladık. Bu albümde farklı bir evrensel dil yakaladık. Nerede dinlenirse dinlensin, ‘Bu Painted On Water,’ densin istedik,” diye anlatıyor Erener. Yakında Facebook üzerinden bu single için bir lansman gerçekleştireceklermiş. “İnsanların yeni müzikleri paylaşamak için Facebook’u kullandığını görüyoruz. Facebook kullanıcıları için Bu Böyle single’ı ile birlikte sürprizlerimiz olacak. sertab.com’u takip edin,” diye anlatıyor.

Bahçelerinde ev sahiplerine ait iki Jack Russell cinsi köpek koşturuyor. “Onlar da bizim Can’ın arkadaşları,” diyor Erener. Demirkan İstanbul’daymış. Ama konuşmamız sırasında ne zaman adı geçse telefon çalıyor ve arayan Demirkan oluyor. Erener şu sıralar piyasaya sunduğu Bu Böyle single’ından ve Demirkan ile bu ay başında ABD’de ve Türkiye’de çıkarmaya hazırlandıkları Painted On Water albümünden de bahsediyor.

anıtım ve konserler için ay sonunda New York’a gideceklermiş. Sonra da Türkiye turneleri başlayacak. Burada çok huzurlu bir yaşamları olduğunu söylüyor. “Burası ikimizi de bambaşka insanlar yaptı. Aslında ben buradaki yaşamı zaten çoktan hayatıma adapte etmişim. Sadece mekan arıyormuşum. İstanbul’u hiç özlemiyoruz. Burada azlıktan yanayız. Çok sade ve basit bir hayatımız olsa da her gün doğanın güzel sürprizleriyle uyanarak yeni bir şeyler deneyimliyoruz Demir’le. Bol bol kitap okuyup, meditasyon yapıyoruz. Çok sağlıklı besleniyoruz. Sağ olsun, Naciye Hanım sağ olsun eli hep üzerimizde. Bize harika yemekler yapıyor,” diye neşeyle anlatıyor. “‘Sessiz bir zihin ancak duyabilir,’ der Khrishna Murti. Aynı zamanda benim adamımdır.

Tüm kitaplarını okudum size de tavsiye ederim,” diyen Erener burada güne erken başladıklarından bahsediyor. “Aslında ben Demir’e ayak uydurdum. O çok  erkencidir,” diyen Erener, meseleleri her anı paylaşarak ve birbirlerini yargılamadan ele aldıklarından bahsediyor burada. Sabah ilk işleri meditasyon eşliğinde çay içme ritüellerini tamamlamak oluyor. Bahçedeki yüzyıllık zeytin ağacı da onların en güzel izleyicisi. Bu ağaca ikisi de bayılıyor. “Çayları NewYork’taki Çin mahallesinden alıyorum,” diyen Erener orada da çok güzel bir ev yaşantısı kurduklarınıdan bahsediyor. Upper West Side’da küçücük bir Manhattan evi tutmuşlar. New York’a sık gittiğimiz için otel odalarında yaşamaktan çok sıkılmıştık. Bize ait bir yer olsun istedik. Orası da oldukça şirin bir ev,” diyor. Çiftin dünyada gittikleri yer neresi olursa olsun huzuru da yanlarında götürme konusunda bilgeleştikleri aşikar. Tıpkı Painted On Water’ın şarkıları gibi…

Emlakçıya da bu konuda istedikleri kriterleri bir bir anlatmışlar. Demirkan’ın Bitez’de büyümesi burayı tercih etmelerinde büyük etken olmuş tabii. Zaten Demirkan’ın annesi Naciye Hanım ve babası Rauf Bey de Bitez’de yaşıyorlarmış. Emlakçı arayıp evi göstermeye getirdiğinde yolu görüp, “Bu izole yaşam işini biraz abarttık galiba,” diye düşünmemiş değil içinden Sertab Erener. Ama evin sahiplerini tanıyınca hiç tereddüt etmeden, “Evet burası tam aradığımız yer,” demiş. Evi sezonluk kiralamışlar. Sahipleri Metin ve Lori Akçalı çifti de onların hemen arkasındaki evde yaşıyorlar. “Harika insanlar. İyi dostlarımız oldular. Sanki yıllardır tanıyoruz onları,” diyor Erener. Geçenlerde Lori’nin köpeğinin doğumuna köpeği Can ile apar topar gitmişler.
 

Bodrum’dan Ortakent’e doğru ilerlerken telefonda Sertab Erener’in direktifleri doğrultusunda yolumuzu bulmaya ve tarif edilen stratejik noktaları kaçırmamaya çalışıyoruz. Ne mümkün! Çünkü yol bir süre sonra artık ne asfalt, ne mıcır. Tekerlek izinin de artık görünmediği bir arazide biz de kayboluyoruz. Toz toprak içinde ilerlerken bize sadece yılan ve sincaplar eşlik ediyor. Tam havlu atmaya başladığımız noktada, Erener, ufukta Discovery’si ile belirerek neyse ki imdadımıza yetişiyor. “Buranın haritada olduğuna emin misin?” diye sormaya hazırlanırken, “Beni takip edin hadi,” diyor gülümseyerek. Belli ki bu eşlik etme durumuna oldukça alışık o.

Birkaç dakika sonra kendimizi tek katlı dört taş evin bulunduğu özel bir arazinin içinde ve oldukça izole görünen bir evin önünde buluyoruz. Burayı seçmekte çok haklı sebepleri olduğunu Erener ile vakit geçirmeye başladıkça daha iyi anlıyoruz. Her şeyden çok uzak ve oldukça büyülü bir atmosferin içinde biz de bir mistik yolculuğa çıkıyoruz sanki onunla.

“Aslında başlarda üç aylığına kiralamaya karar vermiştik bu evi. Ama Demir de ben de kopamadık iki yıldır buradan,” diye söze başlıyor Erener. Ayağında flip-flop terlikler ve üzerinde incecik bir eşofman takım var. Çok enerjik ve sağlıklı gözüküyor. 2007 yazının başında Painted On Water albümünün hazırlığı için buraya gelmişler. Geliş o geliş… “İstanbul’da bunu kotaramayız. Doğanın içinde herkesten uzak olalım ve kimseyi de rahatsız etmeyelim dedik,” diye düşündüklerini belirtiyor Erener.

Bu 120 m2’lik evde otel mantığında bir düzen hakim. Üç oda, iki banyo ve açık mutfaklı bir salona sahip evin temizliğinden bahçe bakımına kadar servis aldıklarını söylüyor Erener. “Geldiğimizde zaten böyle eşyalıydı. Biz sadece kıyafetlerimizi, DVD ve CD’lerimizi getirdik yanımızda. İstanbul’daki evimizi bir günde kapattık. Oradan buraya bizle sadece köpeğimiz Can ve kedimiz Fıstık geldi,” diye anlatıyor Erener neşeyle.

İlgili Makaleler