Yakışıklı oyuncu Alican Yücesoy yoğun gündemini bir kenara bırakıp şu sıralar hayatla ilgili kendi farkındalığını ön planda tutuyor. Ekranda pek çok projede gösterdiği başarılı performansın ardından Hayvan Çiftliği adlı tiyatro oyunuyla sevenlerini farklı bir deneyime yönelten Yücesoy, hem kariyerinde hem de ‘kendi olmakla’ ilgili yeni döneminde altın çağını yaşıyor.
Röportajın devamını okumak için tıklamaya devam edin.
Ruh halinizi nasıl tanımlarsınız?
(Gülüyor) Güzel sorular, ruh halimi iyi tanımlayabilirim. Aslında bir dakika
bu soruyu cevaplarken acele etmemeliyim. Nasıl tanımlarım? Bilemedim. Sadece ‘iyi’ demem yetmeyecek
galiba…
Sadece bu soruda değil, röportajın genelinde kısa cevaplar yetmeyecek…
(Gülüyor) Ruh halimi ‘kendini kabul etmeye yakın’ şeklinde tanımlayabilirim herhalde.
Neden?
60 yaşına gelmiş gibi büyük cümlelerle konuşmak istemem ama hayat bir vakte kadar biraz inkarla geçiyor ama 30’dan sonra sanırım böyle yeni bir dönem başlıyor. İnkar mekanizmasının artık kalkmasımı gerekiyor? Kalkacak mı, kalkmayacak mı? Yoksa olduğu gibi devam mı etmeliyim? Gibi soruları sorduğum zamanlardan geçiyorum. Buna biraz da kendini olduğu gibi kabul etme hali diyebiliriz.
Peki memnun musunuz bu gidişattan?
Çok, ve daha da memnun olacağım galiba (gülüyor). O halde devamını diliyorum. Peki oyunculukla ilgili kendinizi tam olarak nerelerde görüyorsunuz? Heyecan olarak aynı yoğun yerdeyim ancak bir yerden sonra tecrübe kazandıkça heyecanını göstermemenin, saklamanın yolunu buluyorsun. İşte tam da o zaman gerçek anlamda oyunculuğun tadını çıkarmaya başlıyorsun. Ben oyunculuğumla ilgili böyle bir dönemde olmaktan mutluyum.
Hayatınızda genel olarak mı böyle olumlu bir döneme girdiniz?
Muhtemelen… Özellikle de oyuncularda bence yaşanması gereken dönemler bunlar, zaten bir diğer yandan da bu mesleği seçmemize sebep olan şey olabilir bu.
Oyunculuğun ‘deliliğe yakın’ olduğunu söyleyebilir miyiz?
Önceleri bu söylediğini yanlış buluyordum ama evet artık bunu kabul ediyorum. Oyunculuk için deliliğe
yakın bir meslek diyebiliriz.
İnsanın doğasında da ‘deliliğe yakınlık’ olduğu için insana da en yakın meslek olduğunu söyleyebiliriz değil mi?
Tabi tabii, kesinlikle. Zaten oyunculukta işin malzemesi tamamen insan, elinizde başka bir şey yok aslında
dolayısıyla böyle bir bağ kurmakta sakınca yok.
Peki sürdürdüğünüz meslekle alakalı ileriye dönük hayalleriniz var mı?
Galiba değişmeyen ve değişmeyecek olan tek şey de bu. Hayallerim yok, kendimde belki de en sevdiğim şeylerden biri de ‘kabul etmek’. Bir beklentiyle yaşamıyorum, hiç bir zamanda öyle değildim. Hayallerim yok: iyi olmak, var olan her şeyle mutlu olmak, geleni kabul etmek daha doğru geliyor bana.
Farkındalığınız çok yüksek, bu kadar net cevaplar için henüz erken olduğunu düşünüyor musunuz?
Ben bu noktaya vaktinde geldiğimi düşünüyorum. Daha erken olmasını ister miydim? Sanırım hayır çünkü o zaman kaçıracağım çok şey olurdu. Geç olmasını da istemezdim çünkü telafi etmek zor olabilir.
Hayallerinizde hep oyunculuk mu vardı?
Oyunculuk yoktu ama başka bir şeyde yoktu. Küçük yaşlarda pilot olmak isterdim ama ketum bir çocuktum. Neredeyse yakın bir döneme kadar da hayatıma ketum biri olarak devam ettim bu arada (gülüyor). Doğal olarak o dönemde hayallerin paylaşılmayan şeyler olduğuna kanaat getirdiğim için kimsenin bana fikir vermesi, yol göstermesi, yardımcı olması gibi bir şeyler söz konusu olmamış. Haliyle pilot olma fikri orada bir yerlerde fantezi olarak duruyordu, sonra da yok oldu gitti.
Adrenalinle aranız nasıl?
Adrenalin severim ama lunapark adrenalinini değil, daha gerçekçi olanını tercih ederim.
Doğa sporları vb gibi mi?
Evet, tam olarak adrenalin diyemeyiz belki ama çok uzun zamandır dalış yapıyorum. O benim için adrenalinden öte daha durağan, dinlendirici bir şey.
Kolunuzdaki dalış saati, üzerinizdeki gömlek..vs doğada kaybolsanız rahatlıkla yolunuzu bulacak her türlü malzemeyi üzerinizde taşıyor gibisiniz. Stiliniz size ele veriyor ama yine de sormak istiyorum vazgeçilmez parçalarınız neler?
Benim stilim iki kelimeyle özetlenebilir: Giy ve çık. Neyse ki çağ itibariyle benim modam tutuyor yoksa gerçekten zorlanabilirdim. Mesela kendimi 50`lerde düşünemiyorum herhalde büyük stres olurdu benim için (Gülüyor). Saatim vazgeçilmezim, dalışta dalış bilgisayarı aynı zamanda da saat olarak kullandığım hep üzerimde taşıdığım bir parça. Kıyafet olarak çok enteresan bir şekilde mavi ve tonları dışında başka gömleğim yok. Bunu yeni fark ettim: lacivert, mavi, beyaz. Hiç giymediğim gri pantolonlar almışım mesela sonra düşünüyorum neden alıyorum ki gri pantolon? Saçmalık. Demek ki o an `Aa güzelmiş ben bunu giyerim’ demişim ve sonra dolabımda duran pantolonlar olarak görev yapmışlar. Bu kötü bir tüketime iyi örnek bence.
Hayatınızda en kötü giyindiğiniz dönem hangisiydi?
90’larda giydiğimiz her şey kötüydü. Yüksek bel pantolonlar, ceketler, gömlekler… Bence her şey tek tek kötüydü çok net hatırlıyorum. Modada her döneme geri dönüyoruz, buna ne diyorsunuz?
Hadi ya, öyle mi diyorsun?
(Gülüyoruz). Evet düşünsenize salopet bile geri geldi… Bence özellikle tarz konusunda bir birey olduğumuz zaman çok rahatlayacağız. Ben böyle giyineceğim ama sen mesela 50’ler giyinebileceksin ve ben seni yadırgamayacağım. Ya da biri kocaman vatkalı kazakla, jean giyip sokağa çıkabilecek. Bence bu işler böyle olmalı, kim ne istiyorsa onu giysin.
Peki 3’lü bir sorum var birbirinden ayırmayı sevmiyorum. Aşık olduğunuzu nasıl anlarsınız? Aşkı nasıl yaşarsınız? Bu aralar aşık mısınız?
Bu 3’lü bir soru değil, bu bir tane soru aslında ve biz de bunun ne olduğunu biliyoruz. Ancak güzel hatta süper düzenlenmiş bir tuzak soru (gülüyor). Herkes gibi aşık olurum, herkes gibi aşkı yaşarım… Bana da hepimize olan şeyler olur. Onun kokusunun bir karakteri olur mesela, o anı o kokuyla hatırlarsın. Başta da konuştuk ya ben bir yere geldim, artık virajı aldım yani bundan sonra hayatımı hep aşık gibi yaşayacağım. Gündeminin birinci sırasında bu aralar sadece kendim varım. Sonunda nihayet kendimle ilgilenmek, kendime zaman ayırmak, kendimle uğraşmak var.
Sizce takribi ne kadar sürecek bu süreç?
Bilmem (gülüyor). Herhangi bir şeyin temposuna girene kadar sürebilir. Bunu sadece iş için söylemiyorum ne bileyim herhangi bir şeye adapte olmayı tercih edene kadar.