Günümüzde zayıflamak için hazırlanmış birçok diyet çeşidi bulunuyor. Bunların birçoğu iştahımızı azaltmaya odaklanırken, bir kısmı da vücudumuzdaki dengeyi sağlamayı amaçlıyor. Ketojenik, dukan, düşük karbonihidrat vb. birçok diyet bize çeşitli faydalar sunsa bile her diyet çeşidi herkes için en iyi seçenek olmuyor, sizin üzerinizde işe yarayan diyet çeşidi, başkası için işe yaramıyor hatta o kişiye zarar bile verebiliyor. Sizin için en iyi seçeneği belirlerken bedeninizi ,alışkanlıklarınızı ve isteklerinizi dikkate almalısınız. Eğer sebze ve meyve ağırlıklı beslenmeyi tercih ediyorsanız, Alkali beslenme şekli tam da size göre olabilir. Peki son dönemlerde popüler olan Alkali Beslenme şekli ya da diğer adı ile Alkali Diyet nedir?
Bir Fransız biyoloğu olan Claude Bernard, bir tavuğun diyetini bitkilerden ete çevirerek, idrarın alkaliden asidiğe dönüşmesini sağlamış. Bu bulgular, kül olarak da bilinen, yanmış gıda kalıntılarının asitliğine ve kimyasal özelliklerine odaklanan daha ileri araştırmaların önünü açmış. Bu teori, bu tür gıdaların metabolize edildiği zaman, kalıntıların vücutta alkali kül veya asit külü üreteceğini, yanma ile oksitlenmiş olanlarla karşılaştırılabileceğini öne sürmüş. 20. yüzyılda ise beslenme bilimcileri bu kuramı, kişinin diyetindeki katyonlara (pozitif yüklü parçacıklar) ve anyonlara (negatif yüklü parçacıklar) odaklanarak incelemiş.
Şimdi gündemde olan alkali diyet de aslında buna dayanıyor. Daha önce pH seviyesi hakkında mutlaka bir şeyler duymuşsunuzdur: Bir maddenin asit ya da alkali durumunu simgeler. (pH sıfır ise tamamen asidik, 7 nötr, 14 ise tamamen alkali kabul edilir.) pH seviyeleri vücudumuzun her bölümünde aynı değildir, örneğin midemiz daha asidiktir. Kanımızın pH’ı ise her zaman belli bir aralıktadır (7,35 – 7,45) ve vücut, kanı her zaman bu aralıkta tutmak üzere programlanmıştır. Kan pH’ındaki çok küçük değişiklikler, vücutta enzimatik reaksiyonları ve fizyolojik olayları çok ciddi şekilde etkiler.
Alkali diyet, tükettiğimiz besinlerin vücudumuzun asitliğini ve alkalitesini değiştirebileceği düşüncesine dayanıyor. Sebze ve meyve ağırlıklı beslenmeyi merkeze koyan, farklı ihtiyaçlara göre derecelendirilen ve değiştirilen, kan ve idrar da dahil olmak üzere vücuttaki tüm sıvıların pH düzeyinin dengelenmesini sağlayan bir beslenme şekli. Alkali diyetin arkasındaki teori; et, süt, şeker, kafein, alkol, yapay ve işlenmiş gıdalar tüketmekten kaçınarak daha fazla taze meyve ve sebze, kuru yemiş tüketerek vücudun pH seviyesini dengede tutmak. Bu beslenme şekli ile vücut pH değerini tüketilen besinlere göre belirlerken, biriken fazla asitten kurtulmanızı sağlıyor.
Tüketilen gıdalar sonradan vücutta bazı etkiler bırakır. Asidik gıdalar vücuttaki asit oranını arttırırken, bazik gıdalar da vücudun bazik değerinin artmasına sebep olur. Metabolizmayı yavaşlatmadan ve vücuda zarar vermeden pH değerlerini korumak için alkali değerlerdeki gıda ürünlerinin tüketilmesi oldukça önemlidir. İnsan vücudunun normal pH’ ı 7.4’tür yani alkalidir. Bu durum vücuttaki Ph dengesinin korunması gerekliliği anlamına gelir ancak o zaman insan daha sağlıklı olur.
Bu düşünceye dayanarak , et ve et ürünleri, kümes hayvanları, balık, yumurta, süt ve süt ürünleri asidik etki gösterir ve asla tüketilmemesi gerekir. Doğal yağlar, nişastalar ve şekerler ise nötr olduğu için tüketilebilir. Taze sebze ve meyveler, fındık gibi yağlı tohumlar, soya fasulyesi, zeytinyağı, baklagiller ve sebzeler ise alkali etki gösterir ve dikkatli bir şekilde tüketilebilir.Bunun yanı sıra alkeli diyet yaparken, limon ve süt tüketimine dikkat edilmelidir. Limon asidiktir ancak tüketildikten sonra vücutta alkalize edici etki gösterir. Süt ise alkali özelliktedir ancak sindirimden sonra asidik özellik taşır.
Sindirim ve bağışıklık sistemine destek sağlayan Alkali diyet, kemik sağlığınızı destekler, gün içerisindeki enerjinizi arttırır, vücuttaki iltihaplanmayı önler. Eklem, sırt ve kas ağrıları olmak üzere birçok ağrı azaltılabilir, hastalıklardan korunmaya yardımcı olurken, kalp rahatsızlıklarından da korunmanızı sağlar.
Ünlü diyetisyen Dilara Koçak, alkali seviyesinin çok yüksek olması durumunda, bu durumun, bilinç bulanıklığı, baş dönmesi, bulantı, kusma, elde, yüzde veya ayaklarda uyuşukluk veya karıncalanma, uzun süren kas spazmları gibi çeşitli metabolik alkaloz belirtiler yoluyla kendini gösterebileceğini belirtiyor.
Diyetisyen Yusuf Öztürk ise alkali diyette her 20 kg başına 1 litre alkali su tüketilmesi gerektiğini, böyle bir diyetle asidin azaltılması sonucunda vücutta ağırlık kaybının ve optimal sağlığın geliştirileceğini belirtiyor. Ağırlık kaybıyla ilgili kanıtlar oldukça az olmasına rağmen içerdiği besin öğeleri ile kemik ve böbrekler üzerine faydalı olabileceğini vurguluyor.
Sabah uyanınca:
- 2 bardak alkali su
Kahvaltı:
- 1-2 dilim keçi peyniri
- Yulaf ezmesi ile hazırlanmış omlet
- Salatalık+ Yeşillik
- ¼ avokado + limon ile hazırlanmış sos
Ara:
- 1 fincan Yeşilçay
- 2 dilim ananas veya 1 adet şeftali
- + 2 bardak alkali su
Öğlen:
- Izgara tavuk
- Haşlama kuşkonmaz ve brokoli (zeytinyağı ve limon eklenebilir)
- ½ -1 porsiyon glütensiz makarna
Ara:
- 1 bardak maden suyu
- 1 adet armut veya ekşi elma
- + 2 bardak alkali su
Akşam:
- Zeytinyağlı sebze yemeği
- Bol yeşillikli salata (limon suyu ve elma sirkesi eklenmiş)
Ara:
- 1 fincan yeşilçay
- 5-6 adet badem
- + 2 bardak alkali su
Kaynak: Diyetisyen Ayşe Tuba Şenel
Hazırlayan : Gizem Aysel