Melis İşiten ile Röportaj

İskandinav kadınlarını çağrıştıran güzelliği ve temastan çekinmeyen, sanki ruhunuzu gören bakışları var Melis İşiten’in. Geçen aylarda eşi Uraz Kaygılaroğlu’yla herkesi şaşırtan boşanma kararlarının ardından hayatına kaldığı değil, hiç bırakmadığı yerden yani oyunculuktan devam ediyor, “Bu kadar da dost kalınabilir mi,” diye merak edenlere ise durumlarını hep aynı sakinlikle, aynı cümlelerle açıklıyor… Çok yoğun bir sezon var önünde genç oyuncunun. İki tiyatro oyunu ve henüz ismini açıklayamadığımız ama dijital platformlardan birinde ve komedi türünde olacağını söyleyebildiğimiz bir dizide rol alacak. Aralık ayında raflarda yerini alacak ilk kitabı Hikayemi Ben Seçtim ise belki de bu
sıralar yaşadığı en büyük heyecanlardan…

  • 30 önemlidir ya hepimizin hayatında, sen de bu yıl 30 yaşına girdin. Neydi bu yaşla ilgili beklentilerin?

Beni çok heyecanlandıran bir şeydi ve gelirken de sert geldi otuzuncu yaş. 30 yaşında olmama günler kala boşanma kararını alınca, “Bu kadar sert bir şey miymiş büyümek?” diye düşündüm. Ancak bir yandan da şimdiye kadarki en iyi yaşımmış gibi geliyor. Ben büyümeyi ve yaşlanmayı, yaş almak olarak görüyorum bu nedenle her sene bana ayrı güzel geliyor. Otuzuncu yaş öyle bir geldi ki kariyerimde en çok hayal ettiğim şeylerin gerçekleştiği bir sene oldu. Bu yüzden de çok güzel.

  • Boşanma konusunda oldukça açık bir yol izlediniz sen de Uraz da. Eklemek istediğin bir şey olur mu?

Herkes altında bir şey arıyor; bu kadar düzgün, medeni olamaz diye düşünüyorlar sanırım ama samimi olarak söyleyebilirim ki ne yazdıysak o. Altında başka bir şey yok, sadece yazıp çizdiklerimiz. Ortak alınan bir karar. Bu kararın sebebi de birbirimizi çok iyi tanıyıp geldiğimiz noktada birbirimizi çok iyi duymamız ve kurumun sürekliliğine inanmamamızla alakalı. Uraz’ın, “Yan mahallede olacağım,” cümlesi çok konuşuldu ama cidden de yan sokağımda oturuyor şimdi. Bu saatten sonra birbirimize kızacaksak da bu kızımız Ada’yı etkileyecek bir şekilde olmaz. Birbirimizin canını acıtmaya yönelik bir güdümüz olmadığı için üçümüzün geldiği süreçte ne kadar mutlu bir hayat yaşayabiliriz sorusuna odaklanıyoruz.

  • Genç yaşta anne oldun, mesleğine de biraz ara verdin. Bu durum sana neler hissettirdi eksileriyle, artılarıyla?

Aslında mola gibi olmadı. Çocuğum olmadan önce uzun bir kariyer serüvenine sahip değildim. Konservatuardan mezun olduktan üç sene sonra hamile kaldım. Şu anda kendimi çok daha dinç, enerjik ve açık hissediyorum ve bundan önce çocuğumu üç yaşına getirmiş olmak benim için kıymetliydi. En yoğun çalışmaya başladığım dönem, Ada’nın okula başladığı döneme denk geldi. Genç yaşta anne olmak hem çocuğumla arkadaş olacak olmam hem de artık mola vermeme gerek kalmayacağı için kıymeti büyük.
 

  • Kızın Ada’da neler görüyorsun? Nasıl bir karakteri var?

Enteresan bir çocuk olarak dünyaya geldi. Herkese kendi çocuğu öyle gelir ama bundan bağımsız olarak söylüyorum. Ada, Uraz’la benim kopyamız. Kendilerine has başka karakterlerle dünyaya geliyormuş çocuklar, bunu gördüm. Ben anneliğe olabildiğince egolarından arınmış bir şekilde bakmaya çalışıyorum. Üç yaş için bunu söylemek erken gelebilir ama Ada’nın kendi dünyası, kendi tercihleri ve kendi yolları olsun istiyorum. Onun yolunu çizip ona bir şeyler öğretmektense onun kendi yolunu bulmasını tercih ediyoruz. Ona bir şey öğretmekten ziyade onunla beraber büyümek ve onun yaşadıklarına şahit olmak çok özel. Anneden ziyade en yakın arkadaşı gibi hissediyorum. Eminim ki çocuk sahibi olmanın her hali ayrı güzeldir ama şu an baktığımda anne ve kız çocuk arasındaki arkadaşlık çok ayrı geliyor. Daha bu yaşta bunun tadını çıkartmaya başladım.
 

  • Geçen aylarda Şimdi Değilse Ne Zaman adında bir TEDx konuşması yaptın. Bunu yapmaya nasıl karar verdin ve nasıl hazırlandın?

Ben Instagram’da hep yazıyordum. Instagram’da beni, evliliğim ve çocuğum için takip eden magazin tarafı dışında yazılarımla takip eden de bir büyük bir kitle vardı. TEDx’ten böyle bir teklif geldiğinde, “Evet, yazıyorum ama bu kadar iyi bir şekilde konuşabilir miyim?” diye düşündüm. “Gelip bir şeyler anlatmanız gerek,” dendiğinde aklıma sadece bu şansın insanın karşısına bir kere çıkacağı geldi ve denemeye karar verdim. Çok kaliteli bir yerde, çok büyük bir kitleye, bir şeyler duyurabiliyorsun. Duruma böyle bakıp ne hakkında konuşmak istediğimi düşündüğümde de aklıma hemen kadınlar geldi. Günümüzdeki en büyük problemin hemcinslerimiz arasındaki gerginlik ve önyargılar olduğunu düşündüğüm için de, “Ben bunun üzerine yazar, konuşurum,” dedim. Yazdım, çok hoşlarına gitti ve bu şansı iyi kullanabilmek için üzerine biraz daha çalıştım. Ortaya çıkan şey de iyi yerlere geldi. 15 dakikada bir konuyu aktarmak zor ama insanda yazma disiplini varsa daha kolay oluyor.

  • Kendi sektöründe bir içerik üretmeyi düşünür müsün, şimdiki dijital projende mesela?

Hiç böyle bir niyetim yok. Kendimde henüz bu yeterliliği görmüyorum. Haddim değilmiş gibi geliyor. Aslında bu yüzden kitap mütevazı bir yerden çıktı: Öykü yazdım. Diyalog yazmak çok cesaret edebileceğim bir şeymiş gibi gelmedi. Bunun bir öğrenme süreci gerektirdiğini düşünüyorum. Şimdi ikinci kitap üzerine çalışırken diyaloglar yazmaya başladım. İlk kitap daha öyküler üzerinden…
 

  • O halde kitabından bahsedelim, nasıl kadınların hikayelerini anlatıyorsun bize?

Kitabın adı Hikayemi Ben Seçtim, 13 farklı kadının hikayesini anlatıyor. Hayatım boyunca çok fazla kadın tanıdım; annemler üç kız kardeşti, onlarla büyüdüm. Tanıştığım her kadının hikayesine bir yerden tutunmaya çalıştım. Sonra hepsi benim heybemde toplandı ve ortaya kendi kadınlarım çıktı. Hepsi kurgu ama bence hepsi gerçek. Okuyan her kadının kendine bir öykü seçmesini hayal ediyorum. Küsurat Yayınevi ile çıktık yola, bu da benim için çok önemli. Büşra ve Burak Aksak eski arkadaşlarım ve beni yazmaya ilk teşvik eden insanlar. Bu yol arkadaşlığı da çok hoşuma gidiyor. İlk kitap aralık ayında raflarda olacak.

  • Genelde herkes, “Yazacağım,” der ama o disiplini yakalayamaz, sen nasıl başardın?

İki senedir hep konuştuğumuz, yapmayı planladığım bir şeydi. Bir disiplinmiş gerçekten, söylerlerdi inanmazdım. Masa başına oturunca yazıyorsun, o disiplini oturtmak gerekiyor ve başlamışken kırmak istemiyorum. Suit’in yanı sıra bir oyuna daha başlıyorsun şimdi tiyatroda. Jest Tiyatro ile yaptığımız Suit’in birinci sezonu bitti, ikinci sezona girdik. Diğer oyun ise İkinci Kat’ta olacak, adı Anormal.

  • Anormal’de nasıl birini canlandırıyorsun?

Anormal‘de benim için çok heyecan verici oldu. Kasım başı prömiyer yapacak. Yoğun bir dönemdeyim ve bu çok güzel hissettiriyor. Suit ve Anormal’deki karakterlerim çok zıtlar. Bu da beni çok heyecanlandırıyor. Bir akşam Melis’i bir karakterde izlemişken diğer akşam farklı bir rolde izleyebilmek müthiş bir showreel olma özelliğini de taşıyor aynı zamanda. Anormal, kara komedi türünde bir oyun, akıl hastanesinde geçiyor. Ben bir doktoru oynuyorum. Dişi bir karakter, nemfomanyak bir tip.

  • Sahneyi kimlerle paylaşacaksın?

İbrahim Kendirci, Ünal Silver, Berk Çanakoğlu, Şilan Makal ve Erdem Kahraman, yönetmenimiz ise Eyüp Emre Uçaray.
 

  • Tiyatroya gidebiliyor musun bir oyuncu olarak?

Tiyatroyu izlemeyi çok seviyorum ve hep takip ediyordum. Türkiye’de tiyatro çok güzel bir döneminde, insanlar oynayacak salon bulamıyor; o kadar dolu. Çok güzel oyunlar var, her sene daha da iyileri çıkıyor. Prömiyer haberleri çıktığı gibi bir sürü bilet aldım.
 

  • Bu sene izlememiz için bize tavsiye edeceğin oyunlar hangileri?

İlk olarak Vahşet Tanrısı, DasDas’ta başlıyor. Binnur Kaya, Tilbe Saran, Güven Kıraç gibi oyuncuları barındıran şahane bir kadrosu var. Demet Evgar’ın Hedda Gabler’ı başlıyor, onu çok merak ediyorum. Geçen seneden devam eden DasDas’ta Red Light Kışı’nı söyleyebilirim. Artık oyun takip etmektense sahne takip etmeye başladım, özellikle DasDas’ı çok beğeniyorum.

  • Konservatuar okumaya nasıl karar verdin?

Kaş’ta bizim bir otelimiz vardı. Ben de oteldeki animasyon ekibi ile büyüdüm, hep sahnedeydim. Bence bunun büyük bir etkisi oldu bunun oyuncu olmaya karar vermemde.
 

  • Beraber çalışmayı hayal ettiğin oyuncu ve yönetmenler kimler?

Uluslararası bir şey duymazsın benden, hiç öyle hayallerim yok; kendi dünyasında ve olduğu yerden mutlu olmayı bilen bir insanım. Tabii ki kim istemez Tarantino ile çalışmayı ama hayalim olarak söyleyeceğim şey o olmaz. Ben Yılmaz Erdoğan’ın yazarlığından çok etkileniyorum. Hayalim, bir gün onun yazdığı bir karakteri oynamak. Onun dışında Berkun Oya’dan çok etkileniyorum, “Bunu yarattım, bunu yönetiyorum, bunu oyna,” dediği bir şeyi oynamak çok isterim. Televizyonda olmayı ise hiç hayal etmiyorum; sektörün durumu yüzünden değil, kendimi oturtamıyorum. Kariyer yolculuğumda hayal ettiğim bir şey değil, umarım hiç mecbur kalmam. Bu sene birkaç işi reddederken zorlandım ama şu an için mutlu olduğum şeyleri yapıyorum. Şu an tek aradığım şey mutlu olduğum alanlar ve anlar.  

Yazı DENİZ TOKGÖZ
Fotoğraflar EMREY ÖZCAN
Styling NAZLI KAYRAN
 

İlgili Makaleler