Pırıl pırıl bir genç kadın Alina Boz. Gülümsediğinde gözlerinin içi gülüyor. Bakanın içi ısınıyor. Stüdyomuzda gerçekleştirdiğimiz ve uzun saatler süren çekim boyunca bir kere bile yüzü asılmıyor, neşesi hiç azalmıyor. İki sezondur Elimi Bırakma dizisinde Azra karakterine hayat veren Boz, Netflix’te yayımlanacak Love 101‘a gelecek tepkileri büyük bir heyecanla bekliyor. Ama beklerken de boş durmuyor. İngilizce öğreniyor, resim dersi alıyor, yogayla ilgileniyor. Küçük yaştan beri çalıştığı için erkenden olgunlaştığını söyleyen Alina Boz, etrafını karakteri oturmuş, kendinden yaşça büyük insanlarla çevreliyor. Kariyer basamaklarını hızlı fakat dikkatli bir biçimde tırmanan Alina Boz, kat kat tüller, uçuşan tüyler, işlemeli elbiseler içinde muhteşem bir çekimle karşınızda.
- Rusya’da doğdunuz hatta ilkokula kadar orada yaşadınız. Neler hatırlıyorsunuz çocukluğunuza dair?
Aklıma iki farklı çocukluk geliyor. Birisi Rusya’da yaşadığım, diğeri ise Türkiye’deki. İkisinin de ortak özelliği sokakta geçmesi. Rusya’da köy gibi bir yerde yaşıyorduk, mahalle kültürüyle büyüdüm. Bir ara anneannemin yanında kaldım. Ardından Moskova’ya taşındık. Çok yer değiştirdik yani. Bir kuzenim var. Rusya’dan tek arkadaşım o. Onunla sokaklarda oynardık, kendi kendimize oyunlar yaratırdık, çok yaratıcı bir çocukluk geçirdim. Telefon yoktu, teknoloji gelişmemişti. Buraya geldiğimde de bu durum çok değişmedi. Avcılar’da yaşıyordum. İlk başta dil bilmediğim için kaynaşmakta sorun yaşadım. Alay edenler oldu. Ancak zaman içinde arkadaşlar edindim. Gece yarılarına kadar sokakta gezer bisiklete binerdik. Okul ve ev çok yakındı. Özgür çocuklardık.
- Alina ne demek? İsminizi kim koymuş?
İsmimi annem koymuş. Aslında Arina koymayı düşünmüş. Puşkin’in dadısının adı Arina’ymış. Sonra Alina’ya karar vermişler. Rusya’da çok yaygın bir isim zaten. Türkçe’deki anlamı ise yazın en güzel gecesiymiş.
- Türkiye’ye geldiğiniz zaman yaşadıklarınızdan bahsetmek istiyorum… Başta zorlandığınızı söylediniz.
İlk geldiğimde şok etkisi yaşadım. Annem beni ilk kez bakkala gönderdiğinde, “Fiş al, İngilizcede balık var ya ondan,” demiş. Bakkala gittim, kendimi anlatamadım. Oturup ağlamaya başladım. O çaresizliği hatırlıyorum. Çok üzülmüştüm. İlk öğrendiğim cümle “Türkçe bilmiyorum,” oldu. Aslında sosyal bir çocuktum. Annemle babam da hep bunu teşvik etti. Okuldan sonra kurslara giderdim. Tiyatro, basketbol, buz pateni, yüzme, at… Her şeyi denedim. Evde bilgisayar başında oturduğumu hatırlamıyorum. Kısa zamanda Türkçe öğrenip sıkıntılarımı aştım zaten.
- Rusçanız nasıl şimdi?
Ruçam iyi. Annemle ve büyükanne ve büyükbabamla Rusça konuşuyorum.
- Uçuş okuluna gitmişsiniz bir ara… Oyunculuğa nasıl yöneldiniz?
Uzun süre, beş-altı yıl kadar tiyatro kursuna devam ettim. Çocuk oyunları çıkarttık. Sekizinci sınıfta sınav stresiyle tiyatrodan uzaklaştım. Liseyi iddialı bir okulda okumak istiyordum. Bir gün bir anda kafama dank etti. Mimar Sinan Lisesi’nin yetenek sınavıyla öğrenci aldığını duydum. Annemlere gidip o sınava hazırlanacağımı söyledim. İki ay kursa gittim. Ben ne kadar kaçmaya çalıştıysam tiyatro beni o kadar içine çekti. Oyunculuk peşimi bırakmadı. Sonra okulu kazandım ama eve çok uzak olduğu için gitmedim. Ardından pilot olma fikri aklıma düştü. Askeri pilot olmak istiyordum hatta.
- Çok iddialı bir dönüşüm değil mi?
İkizler burcuyum. Her konuda hayal gücüm devreye girer. Bir fikrin peşine düşerim. Arkadaşımın babasının kurduğu havacılık okuluna gitmeye böylece karar verdim. Okula başladığımın ilk ayında Cesur Hemşire’ye kabul edilince pilotluk yine hayal oldu.
- Çocuk sayılabilecek bir yaşta dizilerde rol almaya başladıniz. Yetişkinlerle çevrili bir çocukluk sizi nasıl etkiledi? Erken yaşta olgunlaşmanızı sağlamış olabilir mi?
Sette olmak, deneyimli oyunculardan bir şeyler öğrenmek çok hoşuma gidiyordu. Okuldan çıkıp çekime gitmek için can atıyordum. Bu ortamın çok çabuk olgunlaşmamı sağladığı kesin. İş adabını öğrendim. Ciddi bir iş yaptığımızın hep farkındaydım, geyik yapmıyordum. Zaten genelde hayatta hep daha olgun, karakteri oturmuş insanlarla anlaşabiliyorum. Menajerim Ece aynı zamanda en yakın arkadaşım, yaşça bayağı büyük benden. Hayatım boyunca hep mantıklı ve olgun insanlarla vakit geçirdim.
- Okuldaki arkadaşlarınızın hepsi sadece öğrenciyken sizin bir mesleğiniz vardı. Bu durum nasıl etkiledi sizi? Kıskananlar var mıydı?
Çok küçük bir liseye gittim. İyi arkadaşlıklarımız vardı. Küçük ve korunaklı bir çevredeydim. Aile gibiydik. Kimse üzerime gelmedi. Hiç kıskançlık yaşamadım. Öğretmenlerim de bana çok destek oluyordu.
- Sizi en derinden etkileyen öğretmeniniz kimdi?
Bütün öğretmenlerim benim için değerliydi. Ancak Türkiye’ye ilk geldiğimde beni okutan, ilkokuldaki Çiğdem öğretmenimin yeri bambaşkadır. Hayata bakış açımı değiştirmiştir. Türkiye’ye ilk geldiğimde kimseyi anlamadım için ağlıyordum sık sık. Çiğdem öğretmen bana hep kol kanat gerdi. Hala görüşürüz. Ona minnettarım. Annem de hep söyler. Böyle bir ilkokul öğretmenine denk gelmek büyük şans.
- Elimi Bırakma hız kesmeden devam ediyor. 50. Bölümü devirdiniz. Azra ile benzeştiğiniz noktalar neler?
Azra benden çok farklı bir karakter değil. Çok naif bir kız. Adaletsizliğe dayanamayan, herkesin hakkını savunan biri. Çakıştığımız bir nokta yok. Paramparça’da canlandırdığım Hazal’la çok farklıydık doğal olarak.
- Alp Navruz’la karşılıklı rol alıyorsunuz dizide. Nasıl bir partner Alp?
Klişe olacak biliyorum ama ekip olarak çok eğleniyoruz. Alp’le de, Dolunay Soysert’le de… Alp’le çalışmak çok rahat. Çok makara bir insan. İşimizi yaparken elbette ciddiyiz ama çekimler hiçbir zaman üfleye püfleye geçmiyor.
- Arada bir de Netflix dizisinde, Love 101’da rol aldın yazın. O nasıl bir deneyimdi?
Bu yıl benim için dolu dolu geçti. Netflix elbette her oyuncunun çalışmak istediği bir platform. Yeni geldi Türkiye’ye, hepimiz bu konuda çok heyecanlıyız. Ahmet Katıksız ve Deniz Yorulmazer ile çalıştık. Şahane bir beşli grubumuz oldu. Sendikanın 12 saat kuralıyla çalıştığımız için yoğun bir tempomuz vardı. Çekimlerden önce sıkı çalıştık. Birkaç sahneyi görme şansım oldu. Heyecanla bekliyorum. İnsanların tepkilerini de merak ediyorum. Ancak sadece gençlerin seveceği bir dizi olmayacağına eminim.
- Bir senaryoda sizi tavlayan unsurlar nelerdir?
Senaryo, oyuncular ve yönetmen bu konunun üç ayağı. Yapım şirketi de önemli elbette ama bu üçü iyi olunca iş de çok güzel çıkıyor. Monoton bir karakter oynamak sıkıcı olabiliyor. İlla psikolojik sorunları olan bir rol olmasına gerek yok, karakterin gelişim göstermesi, evrilmesi benim için yeterli.
- Sinemaya dair nasıl istekleriniz, hayalleriniz var?
Tabii ki gönlüm sinemadan yana. Senaryonun başını sonunu bilmenin oyuncu üzerinde çok rahatlatıcı bir yanı var. Karakterini ona göre kurarsın. Dizilerde senaryonun nereye gideceğini, karakterinin neler yaşayacağını bilemiyorsun. İnsan her şeyin başını sonunu bilmek isteyen bir canlı. Yönetmenin ya da senaristin değişmeyeceğini bilmek önemli.
- Haluk Bilginer’i çok beğendiğinizi biliyorum. Peki örnek aldığınız, idolüm diyebileceğiniz bir kadın oyuncu var mı?
Zor bir soru. Jennifer Lawrence’ı çok beğeniyorum ama örnek alır mıyım bilemiyorum. Galiba idolüm diyebileceğim bir kadın oyuncu yok. Erkekleri örnek almak daha çok hoşuma gidiyor. Javier Bardem’i de çok severim.
- Modaya ve alışverişe meraklı mısınız? Stilinizi nasıl tanımlarsınız?
Kendimi bildim bileli hep çalışıyorum. Ya okuldaydım ya sette. Sadece bir sene ara verdim. Alışverişe gitmeye hiç zamanım olmuyor. Sete giderken de bir eşofman, bir tişört giyiyorsun. Rahat etmek istiyorsun çünkü o kadar uzun saatler çalışırken. Güzel ve cool parçaları seviyorum. Trendleri online olarak takip ediyorum, alışverişimi de internet üzerinden yapıyorum.
- Çalışmadığın bir gününüz nasıl geçer?
Hafta sonuysa hiçbir şey yapmıyorum. Hafta içiyse önce spora, ardından İngilizce kursuna gidiyorum. Uzun zamandır öğrenmem gerektiğini düşünüyordum, ihmal etmiştim. Başka diller de öğrenmek istiyorum. Akşamları da evde vakit geçiriyorum. Kendimle baş başa kalıyorum. Dinleniyorum.
- İstanbul’da en çok hangi semti seversiniz, nerede vakit geçirirsiniz?
Moda’yı çok seviyorum. Orada yaşayan arkadaşlarım var. Onlarla vakit geçiriyoruz, belki bir tiyatro oyunu seyrediyoruz. Nişantaşı’nı da severim.
- Severek izlediğiniz diziler, filmler hangileri?
Call My Agent’ı bitirdim en son. Better Than Us’ı izliyorum. Bir Rus dizisi. Kan çekiyor herhalde (gülüyor). Gerçi haftada bir bölümden fazla izleyemiyorum. Dizi çekmekten çıkıp eve dönünce insanın pek dizi çok seviyorum. Güzel sanat filmleri keşfetmeye meraklıyım.
- Çok güzel bir kadınsınız, peki formunuzu korumak için neler yapıyorsunuz?
Her şeyi yerim. Çalışmadığım zamanlarda spora odaklanırım. Fitness yapıyorum. Bir gün gitmezsem eksikliğini hissediyorum. Spor yaparken yediklerime dikkat ediyorum ki o kadar emek bir işe yarasın. Çalışırken elime ne geçerse yerim. Hayatımın genelinde de katı çizgilerim yok. Dedim ya, tam bir ikizlerim. Bugün bir şeye bayılıyorken yarın ondan nefret edebilirim. Bir ara yeşil çayı ağzıma sürmezdim, şimdi yeşil çaydan başka bir şey içmiyorum neredeyse (gülüyor). Bir günde hatta bir saniyede bile büyük değişiklikler yapabiliyorum hayatımda.
- Mutfakla aranız nasıl?
Sıfır! Güzel yumurta yaparım, isterseniz tarifini vereyim (gülüyor). Ailemle yaşadığımda onlar yapıyordu yemekleri. Hele babam! Annemden bile güzel yemek yapar. Şimdi de çalıştığım için mutfağa giremiyorum. Bir ara vegan yemekler yapmayı öğrenmek istiyorum. Etiler’deki Bi Nevi Deli’nin vegan yemeklerine bayılıyorum, ben de yapabilmek istiyorum.
- Cilt bakımı ve makyajla aranız nasıl?
Cilt temizliğine çok önem veririm. Babamdan bana kalan bir alışkanlık. Babam genel bakım konusunda çok hassastır. Yüzümü yıkamadan uyuyamam. Çamurla kaplı gibi hissederim. Sette aralarda bile yıkıyorum. Makyajı yeniden yapıyoruz. Güneş koruyucu da sürüyorum bir senedir. Çok beyaz cildim.
- Sesiniz güzel midir? İleride albüm yapmak ister misiniz?
Sesim güzelse de ben bilmiyorum (gülüyor). Şarkı söylemeye özel bir merakım yok.
- Tatil anlayışınız nasıldır? Sakin bir dinlenme tatili mi, macera dolu bir yolculuk mu, yoksa arkadaşlarla eğlenceli bir kaçamak mı seversin?
Aslında hepsinin yeri ayrı. Sakinliği de seviyorum, yeni yerler keşfetmeyi de… Bir Bali tatili yapmıştık, asla unutamıyorum. Yeniden gitmeyi çok isterim. Galiba yakında da Fransa’ya gideceğim. Bir gün sırt çantamı alıp yalnız başıma yollara düşmeyi de çok isterim. Öyle bir hayalim de var.
- Koşturma arasında ailenize vakit ayırabiliyor musunuz?
Çok yoğun olduğum için onlar beni ziyarete sete ziyarete geliyor. Bu aralar pek ayıramıyorum. Bazen sahil gezmeye gidiyoruz.
- Sayısız genç sizin gibi oyuncu olma hayaliyle yanıp tutuşuyor. Bize mesleğinizin size getirdiklerini ve götürdüklerini anlatabilir misiniz?
Bu, sağı solu pek belli olmayan bir meslek. Program yapmak ve ona sadık kalmak zor. Ancak bana güzel arkadaşlıklar getirdi. Empati yapabilme özelliği kazandırdı. Yeni insanlar tanımayı, yeni duygular tatmayı çok severim. Havalı bir meslek aslında düşününce. Kapak kızı olmak, çekimler yapmak, ün… Birçok havalı meslek var. Bu mesleğin içine girince ünün bir önemi olmadığını anlıyorsun. Şöhret dışarıdan göründüğü gibi bir şey değil. Benim hayatımda kendiliğinden gelişti. Hala da hayatım bunun üzerine kurulu değil. Evde oturmayı tercih ederim. Röportajda soruları yanıtlamak hala zor geliyor. Özel hayatım hakkında konuşmayı hiç sevmiyorum mesela.
- Çantanızdan asla çıkarmadığınız şeyler nelerdir?
Sete giderken çok şey götürüyorum yanımda. İngilizce kitaplarım, şarj aletim, kalemlerim ve not defterim. Love 101 için çizim dersleri aldım. Epey de hoşuma gitti. Arada ufak tefek çizimler yapıyorum. Çocukken Rusya’da da çizim yapıyordum.
- Hayvan sever biri olduğunuzu biliyorum. Instagram hesabınızda kedi, köpek, at, sincap resimleri var. Kaç tane hayvanınız var?
Üç köpeğim var. Biri benimle, diğerleri ailemle yaşıyor. İsimleri Lilly, Jerry ve Steph. Yalnız yaşadığım için ailemden destek alıyorum onlara bakarken.
- Hazır Instagram demişken, sosyal medyayla aranız nasıl? İnsanın 2 milyon takipçisi olması nasıl bir şey?
Düşününce farklı bir şey gibi geldiğini biliyorum ama gerçekten büyük bir farkı yok. Eskiden arkadaşlarımla fotoğraflarımın altında makara yaparken artık yapamıyorum. Tek fark bu herhalde. Yanlış anlaşılmak istemiyorum. Bir noktadan sonra yazılanları okuyamıyorsun zaten. Destek veren, motive eden de çok.
- Hayattaki en büyük hayaliniz ne?
Bir daha söylüyorum ikizler burcuyum (gülüyor). Hayatta beni en mutlu edecek şey, ailemin sağlıklı olması ve kendi ailemi kurmak olur. Hayatım boyunca evleneyim ve güzel bir ailem olsun istedim. Ama böyle şeyler kısmet. Elle tutulur bir şey istiyorsan senaryo yazmak diyebilirim.
- Tek bir kişiyi akşam yemeğine çağırma şansınız olsa kimi çağırırdınız?
Tabii ki Atatürk’ü çağırırdım.
Yazı CEREN ARSEVEN
Fotoğraflar CİHAN ALPGİRAY
Styling NAZLI KAYRAN