Merve Topal’dan Sadeliğin Peşine Düşen Koleksiyon

Ana renkleri kışkırtıcı kesim ve detaylarla harmanlayarak iddialı bir sadeliğin peşine düşen Merve Topal, 2016 İlkbahar-Yaz koleksiyonu “The Web” de kadınların dijital dünyadaki duygusal kırılmalarını ve dominant hallerini ele alıyor. Genç tasarımcıyla markasını, serinin hikayesini ve stilinin anahtar parçalarını masaya yatırdık.

Tasarım yolculuğunuz ilk olarak nerede, nasıl başladı?
Tasarım, bana çocukluğumdan, ailemden gelen bir şey oldu. Biz İnebolulu bir aileyiz ve Karadeniz bölgesi ağaçlıktır, bilirsiniz. Babam her yaz oradaki evimizin bahçesini değiştirir, çiçekleri, süs ağaçlarını yenilerdi. Beş, altı yaşlarımdan beri de benim zevkime güvenir, bu tarz düzenlemeler konusunda fikrimi alırlar. Annem terzilik kökenli, zamanında kurslara gitmiş. İhtiyaç sahiplerine bir şeyler diker, bana hangi kumaşları kullanmasını istediğimi sorardı. Bu şekilde tasarım beni içine çekti. Zaten modacı olmasam iç mimar olurdum herhalde, tasarımın her dalını seviyorum.

Merve Topal markası nasıl bir stili yansıtıyor, ne tarz kadınlara hitap ediyor?
Merve Topal, şehirli, çalışan, ne istediğini bilen ve bir ortama girdiğinde dikkat çekmekten korkmayan cesur kadınlara hitap ediyor. Çünkü ürünlerimde minimalliği ön planda tutsam da canlı renkler, dikkat çekici aksesuarlar kullanmayı seviyorum. Tabii bunları yaparken rahatlıktan taviz vermiyorum. Markamın kilit kelimesi rahatlık. Çoğunlukla gündüzden geceye aynı kombinle devam edilmesine imkan tanıyan ürünler yapıyorum. Konfor ve şıklığı aynı anda yakalayabilmek çoğumuzun ortak beklentisi ve bu, son zamanlarda bir lüks haline geldi. Vitrinleri süsleyen high-fashion tasarımların aksine, ben dolapların vazgeçilmezini, her gün giyilmek isteneni yaratmayı arzu ediyorum.

2016 İlkbahar-Yaz koleksiyonunuz “The Web”in hikayesi nedir? Dijital dünyanın kişiler üzerindeki egemenliği, koleksiyon için size esin kaynağı mı oluşturdu?
Kesinlikle. Aslına bakarsak ben web kelimesini iki şekilde ele aldım; biri, kadınların duygusal ve dijital dünyadaki ağları, bu bağlamdaki kırılmalar, hissi çöküşler, diğeri ise arkasına saklanılan bu dünyanın hiçbir şeyden etkilenmez gibi görünen dominant kadınları ve onların güçlü, ‘yıkılmadım, ayaktayım’ duruşu. Bu temayı çok sevdim, hazırlarken eğlendim. Koleksiyondaki bazı parçaları Kimberly, Koko, Gigi şeklinde isimlendirdim.

Koleksiyonda ne tür ürünler yer alıyor? Hangi renk ve materyalleri tercih ettiniz?
Koleksiyonda; bomber ceketten blazer’a, düşük omuz mini elbiseden kimonoya kadar bir dolapta olması gereken her şey var. Ağırlıklı olarak beyaz, siyah ve kırmızıya yer verdim. Çok sevdiğim ve müşterilerimin de bayıldıkları toparlayıcı özelliğe sahip, özel dokutturduğum kreplerimi kullandım. Tüyler ve boncuklar ise vazgeçilmez aksesuarlarım.

Lise döneminde öğretmenlerinizin teşvikiyle bir ressamın yanında eğitim almışsınız. Sanat, hayatınızın ve tasarımlarınızın neresinde duruyor? Bu alandaki deneyimlerinizi tasarımlarınızla nasıl ilişkilendirdiniz?
Aldığım sanat eğitimlerinin bana en büyük katkısı, nesnelere hatta günlük olaylara karşı bile bakış açımı değiştirmesi oldu. İnsan sanatla beslenince, olan bitene ya da çoğu insanın anlam veremediği bir manzaraya bile başka bir gözle bakıyor.

Vakko’da staj yaparken edindiğiniz tecrübeler, markanızın kimliğini belirleme sürecinde nasıl rol oynadı?
Vakko’da çok kısa bir süre staj yaptım. Ancak daha önce hiç kurumsal bir firmada çalışmadığım için çalışma disiplini ve programlama anlamlarında bana güzel getirileri oldu. Onun dışında şu an moda tasarımcılarına verebileceğim tavsiye; eğer kariyerlerini kurumsal alanda değil de kendi markaları üzerinden ilerletmek istiyorlarsa, butik işletmelerde veya bir moda tasarım atölyesinde çalışmaları daha doyurucu olur.

Stilinizi nasıl tanımlarsınız? Gardırobunuzda en çok hangi parçalara rastlarız?
Stilim de markam gibi rahatlıktan yana. Sürekli sneaker’larla, düz beyaz tişört ve biker ceketlerle dolaşan biriyim. Hiç spor yapmadığım halde bir sürü sporcu taytım var, o derece rahatıma düşkünüm. Bu nedenle gardırobum, taytlar, over size ceketler ve sneaker’larla dolu diyebilirim.

İlkbahar-Yaz 2016 sezonu için okuyucularımıza kombin önerilerinde bulunur musunuz?
2016 İlkbahar-Yaz trendleri arasındaki favorim bomber ceketler. Onları mini elbiseler, uçuş uçuş etekler ya da bir kumaş pantolonla kombinleyebilirsiniz. Altına sneaker’larınızı giymeyi de unutmayın!

İlgili Makaleler