New York’da bir başarı hikayesi: Penny Pınar Karabey

21 yıl önce Amerika’ya eğitim için giden ve o gün bugündür New York’da yaşayan Penny Pınar Karabey tam bir başarı hikayesi. New York moda dünyasında adından sıkça söz edilmesi bir tesadüf değil. Birçok markaya danışmanlık vermesinin yanı sıra kurduğu şirketlerle de adından söz ettiren Penny Pınar Karabey, aynı zamanda kadınlara farklı konularda destek veren kuruluşların da başında. Kendisini daha yakından tanımak istedik ve merak ettiklerimizi sorduk.

Öncelikle sizi biraz tanımak isteriz. Kimdir Penny Pınar Karabey?

İstanbul doğumluyum. Ortadoğu Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği mezunuyum. Amerika’ya öğrenci olarak master yapmak için geldim ve 21 yıldır New York’da yaşıyorum. Burada moda sektöründe hizmet veren, çok nadide bulunabilen ürünleri pazara sunan bir e-ticaret firmasının sahibiyim. Aynı zamanda birbiri ile entegreli kadinlar için kurduğum bir vakfın başındayım. New York Times ve birçok moda dergisine moda haftaları için danışmanlık yapıyorum. Ayrıca Amerika pazarına girmek isteyen firmalara destek veriyorum. 

Luxury Next Season ve SHEro’dan biraz bahseder misiniz? Bu iki oluşum nasıl kuruldu? Hikayesini anlatır mısınız?

Luxury Next Season, dünyanın her yerine ürün gonderen New York tabanlı bir e-ticaret butiği. New York’da IT sektöründe çalışırken, Amerikan kültüründe kadınların tek düze giyim tarzı çok dikkatimi çekmişti. Moda sektöründe internet üzerinden satış yapan ve birçok büyük firmanın olmasına rağmen, yine de konservatifligini değiştirmeyen bir kitle vardı. Burada kadınlar alım gücünü daha çok lüks markalardan yana kullansalar da, sırf marka diye stilden uzak yakışmayan trendler dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da var. Biz müşterilerimize her yerde bulunamayan bir sonraki sezon ürünlerini sunuyoruz. Kadınlara neyi, nasil giymeleri konusunda yardım ediyoruz. Bize bağlı alışveriş uzmanları ile ağımızı genişletiyoruz. Luxury Next Season bu anlamda çok başarılı oldu. Müşterilerimiz ile kurduğumuz sıcak ilişki sayesinde sosyal medyada güçlü bir hale geldik. 

Zaman içinde büyüyerek concierge servisi kurduk. Şimdi dünyanın her yerinden müşterilerimize hizmet veriyoruz. Luxury Next Season’ın ticaretinde her zaman bir yardım kuruluşuna bağış vardır. Kurduğum SHEro Collective ve Fashion Fights Cancer’e mutlaka satışlarımızın bir kısmı bağış olarak gider ve müşterilerimiz de bunu bilir. Düşünsenize; hem iyi bir markayı sezondan daha iyi bir rakama alıyorsunuz hem de bir çocuğun eğitimine katkıda bulunuyorsunuz. Kadınların kendilerine olan güvenini ön plana çıkarmak için çalışırken, kendi alanında öncü kadınlarla ilişkilerimiz oluyor. SHEro Collective de bu bir araya gelişlerde doğdu. Her sektörden kadının yer aldığı bir topluluk oldu. Grubumuzda birbirimizin ihtiyaçlarını doğru kaynaklara yönlendirip, bağışlar toplayarak diğer kadınlara ve kız çocuklarına yardım yapıyoruz. 

Aynı zamanda Fashion Fights Cancer’ın yönetim kurulu üyesisiniz. Bu çok önemli iş birliği nasıl gerçekleşti? Bu kuruluşta ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Fashion Fights Cancer kanser hastalarına ve tedavisi bitmiş kahramanların günlük tedavilerini etkilemeyecek şekilde onların ilgilerini ve yaratıcılarını ortaya çıkarmak için workshop’lar ve çeşitli organizasyonlar düzenleyen bir vakıf. New York’da moda sektöründe akım yaratan tasarımcıların desteğiyle hastalara el becerileri ile çanta, atkı veya elbise yapacakları dersler veriyoruz. Moda haftalarında kendilerini defilelere ve davetlere götürerek moral depolamalarını sağlıyoruz. Burada görevim vakfın modaevleri ile iletişimini kurmak, bağış teşviklerini destekleme ve vakfın PR sorumluluğu. FFC’yi yakından tanıyıp biliyordum. Böyle gurur verici bir görev teklif edilince mutlulukla kabul ettim. Bu bir iş birliği değil daha çok gönül birliği. 

Dünyada son zamanlarda oldukça tartışılan bir konu olan ‘bodyshaming’ hakkında neler düşünüyorsunuz? Siz de bu konuyla ilgili birtakım çalışmalar yapmışsınız. 

Modanın içinde olmasanız bile sosyal yaşamın verdiği, sizin üzerinizde baskı olan standartlar vardır. Bu standartlar daha çok kadınlar üzerinde etkilidir. Her zaman güzel olma, genç görünme, kilolu görünmeme çabası, çok zayıf olmama, pürüzsüz cilde sahip olma ve bunun gibi bir sürü durum kadınları plastik, gerçek olmayan bir dünyaya iten ve kendileri ile barışık olmamalarını sağlayan faktörler. Tabii ki eğer çok rahatsız olunuyorsa vücudunda değişiklik yapma hakkın her zaman var. Ama mükemmel olmak için tehlikeli, yaşının elvermeyeceği operasyonlara çok karşıyım. İnsan kusurları ile daha güzel olabilir. Daha gerçek ve otantik bir görüntü sanıldığının aksine çok daha çekicidir. 

SHEro olarak biz de bu farkındalığı yaratmak için Ulusal Selülit Günü’nü yarattık. Her yıl 5 Eylül’de modellerle ve modaevleri ile ortak çalışmalar yapıp, kadınların selülitlerinin çok normal olduğunu, sporcularda bile selülit olduğunu ve kendi vücutlarıyla barışıp doğal ve dengeli beslenmenin onları mutlu edebileceğini göstermek istedik. Birçok model bize destek verdi ve Selülit Günü’nde sosyal medya paylaşımları yaptılar. Bu arada haftada yedi gün ağır spor yapan bir kadın olarak benim de selulitlerim var. Çünkü gerçeğim. 

Stilinizi nasıl tanımlarsınız? Sizce bir kadının stilini doğru ifade edebilmesi için neler yapmasıgerekiyor?

Benim tarzım biraz doğu ve batı sentezi gibidir. Batının kesimlerini, çizgilerini ve minimalistligini, doğunun canlı renkleri, etnik aksesuarları ve maksimalistligi ile birleştiriyorum. Genelde aksesuarlar ile giyimi renklendiririm. Her bir kombinde sadece bir tane göz alıcı parça kullanarak dağılmamayı sağlarım. Tarzımı çok bozmadan, çizgilerimden çıkmadan, gideceğim yere  adapte etmeyi severim. Türkiye’de daha çok aksesuarlar, renkler, baskılar kullanırken, Amerika’da daha minimalist oluyorum. İtalya veya bir Avrupa ülkesinde isem o zaman sınırlarda olmak daha çok hoşuma gidiyor. 

Uzun yıllar hiç siyah giymedim. Dolabımda siyah hiçbir parça yoktu. Renklerin güzelliğini yaşıyordum. Hatta New York Times, siyah giymeyen bir New Yorklu olarak beni anıyordu. Siyah giymek New York’da yazılmamış bir kural gibidir. Yaratıcılık gerektirmediği için en kolay ve zahmetsiz bir renktir. Ama siyahın verdiği asalet ve bana ne kadar yakıştığı hatırlatılınca dolabıma siyahı da ekledim. Benim stilim için Downtown meets Uptown tanımlaması sanırım daha uyumlu olur. Ve çok önemli bir detay; her kıyafetimde mutlaka giydiğim, kombinime uymayan bir aksesuar ya da bir parça eklerim. Tam, mükemmel bir görüntü çok hoşuma gitmez. Bir yerde mutlaka bir zıtlık isterim. “Bu, buna uymuş mu şimdi?” dedirtirim. Kişisel bir pasif direniş gibi algılamak gerek bunu… Diretilen, uyulması gereken yazılmamış kurallara tepki gibi. 

NYC Journal tarafından 2021 yılının En İyi 30 İlham Verici Kadın’ından biri seçildiniz. İlham vermek deyince sizin aklınıza neler geliyor? Size göre siz, bu listeye hangi özelliklerinizle girdiniz?

İlham vermek çok değerli ve sorumluluğu olan bir olgudur. Yaptığının, davranışlarının, duruşunun, giydiğinin topluma örnek olması gerekir. Tabii her insan  birilerine örnek olmak gibi bir misyona sahip değil. Ama yaptığın işte başarılı olunca ve konuşulmaya başlanınca bu misyon size dahil oluyor. İlham vermek burada kullandığın bir aksesuarın beğenilip, seni seven kitlenin bunu satın alması değildir. Ben kadınlara ve kız çocuklarına ilham verirken hem anne olup, hem kendi işinin sahibi bir kadın olup, hem kendi ile barışık, hayata olumlu bakan ve aynı zamanda birçok projeyi aynı anda yürütebildigim için ilham verdiğimi düşünüyorum. 

New York’ta yaşayan bir Türk olarak, coğrafyaların stilleri etkilediğini düşünüyor musunuz? Kültürle stilin arasındaki bağlantı sizce nedir?

Yaşadığınız yer ve giyim tarzınızın birbirine etkisi büyüktür. New York’da kültür gereği her şeyin kısaltması olur. Pretik olmak için İngilizce konuşurken bile kısaltmalar kullanılır. Burada rahatlık, pratik olmak çok etkendir. New York’da sosyal statünüz, mal varlığınız ne kadar iyi olursa olsun, parmak arası terlik ve eşofmanınızla sokağa çıktığınızda, çevre sizi asla yadırgamaz. Hafta sonu is dışında çalışanlar ve patronlar arasında pek bir kıyafet farkı yoktur. Türkiye’de ise bunun tam tersi var. Sosyal statü gösteren her bir obje süpermarket alışverişine gidilirken bile kullanılır. Semte göre giyinme vardır. Bir şehrin akışına göre insanlar stillerini oluşturur ve geliştirir. Mesela Milano’da o kültürün vermiş olduğu, yaratmış olduğu bir giyim zevki vardır. Nerede büyüdüyseniz oranın zevki size yerleşmiştir ve bu çok normaldir. Türk kadınları çok şık ve kendilerine neyin yakışacağını biliyorlar. Buraya geldiğimde gördüğüm güzellikleri seviyorum. 

Lüks nedir sizce?

Günümüzün tüketici odaklı toplumunda lüks fikri, maddi zenginlik ve abartılı yaşam tarzlarıyla eş anlamlı hale geldi. Lüks arabalardan tasarımcı kıyafetlerine, lüks tatillerden kaliteli yemek deneyimlerine kadar zenginlik ve aşırılık görüntüleri bombardımanına tutuluyoruz. Gerçek lüks, biriktirdiğimiz eşyaların sayısıyla ya da onlara iliştirilen fiyat etiketleriyle tanımlanmaz. Paranın satın alamayacağı anlarda neşe ve tatmini bulmakla ilgilidir. Anlamlı ilişkiler geliştirmek, tutkularımızın peşinden gitmek ve refahımıza öncelik vermekle ilgilidir. En son trendlerin peşinde koşmak ve daha fazla parça edinmek yerine, odağımızı bize gerçek mutluluk getiren deneyimlere kaydırmamız gerekir. Sevdiklerimizle kaliteli zaman geçirmeye, yeni yerler keşfetmeye, ruhumuzu besleyen aktivitelere kendimizi kaptırmak benim için giydiğim marka bir kıyafetten daha değerli. 

Kadın gücü, moda sektörü dahil tüm alanlarda nasıl daha fazla ön plana çıkarabilir sizce? 

Kadın gücünü moda sektörü dahil tüm alanlarda daha fazla ön plana çıkarmak için kadın tasarımcıları desteklemek gerek. Moda etkinliklerinde ve platformlarında kadın tasarımcılara daha fazla yer vermek, onların yaratıcılıklarını sergilemelerine ve başarılarını göstermelerine yol açmak gerekir. Kadınlar arasında mentorluk programları, ağ oluşturma etkinlikleri ve destek grupları gibi inisiyatiflerin teşvik edilmesi önemlidir. Kadınların çeşitliliğini yansıtmak da çok önemli. Farklı etnik kökenlere, beden tiplerine, yaşlara ve yeteneklere sahip kadınların temsil edildiği çeşitli kampanyalar ve projeler desteklenmelidir.

Size göre başarının sırları nelerdir? 

Başarı kişiye göre değişir. Herkes kendi başarısının ne olduğunu bulmalı ve o her ne ise ona ulaşmak için çalışmalıdır. Emeğin olduğu her yerde mutlak zorluklarla karşılaşılacaktır ve hatalar, tecrübesizlikler olacaktır. 7 kere düşüp 8. kez tekrar kalkabilince başarı zaten gelecektir. Enerjinizi, düşüncelerinizi, algılarınızı ve konuşmalarınızı olumlu yapmanız size hep yardım eder. Benim için başarı başladığın işi bitirmektir, sözünde durmaktır, problemlere sağduyu ile yaklaşmaktır. Ve sevdiğin işi yapmaktır. Bunlar mutluluğun sırrı gibi oldu ama başarı da mutluluktur. 

Yoğun iş hayatınızdan size kalan vakitlerde neler yapıyorsunuz? 

Ben zamanımı çok verimli kullanan biriyimdir. Her gün mutlaka 1 saat ağır spor yapıyorum, yazları ata biniyorum ve su sporlarını seviyorum. Her yaptığım aktiviteye mutlaka oğlumu dahil ediyorum. Evimle, ailemle birlikte zaman geçirmek herkes gibi bana da çok keyif veriyor. Yemek yapmayı çok seviyorum ve kendi tariflerimle yemek uyduruyorum. En son ıspanaklı köfte yaptım. Sadece ben yedim evde. Boş zamanlarımda sadece ailem ve arkadaşlarım için takı dizayn ediyorum. Ve hediye olarak veriyorum. Çok sevdiğim nar kolyelerimi kendim dizayn ettim. Hatta New York’da bir kuyumcu atölyesinde ustalar ile beraber ilk örneğini ben yaptım. Bir de çok sevdiğim Sudoku var, yılın belli günlerinde  turnuvalara katılıyorum. Her gün mutlaka Sudoku oynarım. 

Yakın gelecekteki projelerinizden bahsedebilir misiniz? 

Her üç oluşumda devamlılık ve Metaverse, AI uygulamalarına entegresi su anki projemiz.  Önümüzdeki aylarda Metropolitan Museum of Art (MET)’de Gala Komitesi’nde yer alacağım. Luxury Next Season olarak burada galaya katılacak isimlere destek vereceğiz. Bu bizi çok heyecanlandıran bir gelişme ve hazırlıklarımızı yakın zamanda bitirmiş olacağız. 

İlgili Makaleler