Röportaj: Şükrü Özyıldız

Bugünlerde Kış Güneşi dizisinde 10. yıl kapak kızımız Aslı Enver’le birlikte başrolde izlediğimiz Şükrü Özyıldız’la geçen mayıs sayımızda yer alan keyifli bir sohbet gerçekleştirmiştik.
 
Nasıl karar verdiniz oyuncu olmaya?
Oyunculuk zaten içimde olan bir şeydi. O dönem için bir seçim yapmak durumundaydım; ya sabah dokuz, akşam beş evden işe, işten eve bir hayatı seçecektim ya da kabuklarımı kırıp, kendi istediğim şeyi yapacaktım. Oyuncu olmaya karar verdikten sonra eğitimini aldım ve görüşmeler yapmaya başladım. Sonra da devamı geldi.

Mesleğim bu dedikten sonra nasıl geliştirdiniz peki kendinizi?
Ege Üniversitesi’nde İşletme bölümünde okurken, Erasmus programı ile Portekiz’e gittim. Portekiz’de oyunculukla ilgili bir workshop’a katıldım. Beni çok etkiledi. Geri döndüğümde de Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde oyunculuk eğitimi aldım. Çok fazla kişisel gelişim kitapları okudum. Okuduğum o kitapların oyunculuğuma çok faydası oldu. Ben sonradan fark ediyorum tabii ki bunları. Sonuçta kişisel gelişim okurken, bir bakıma insan bilimi üzerine çalışıyorsun. Oyunculuk zaten insan bilimi, o arayış hiçbir zaman bitecek bir şey değil.

Ünlü olmak bir meslek şimdilerde adeta. Kabullenmek zor oluyor mu sizin için?
Ben ‘ben ünlüyüm’ kafasında değilim. Normal, herhangi bir insan gibi yaşamaya devam ediyorum. Hiç orada durmuyorum. Oradan bakmıyorum hayata. İnsanlar benimle fotoğraf çektirmek istediği zaman benim hala yüzüm kızarıyor. Bazen arkadaşlarla da konuşuyoruz. Sen oyuncu olduğunu unutuyorsun galiba diyorlar. Hakikaten bazen unutuyorum; çünkü ben zaten Şükrü olarak hayatı yaşıyorum. Oyunculuk onun üzerine sonradan eklenen bir şey. Ben oyunculukla var olmadım. Ben zaten vardım. Kişiliğim, karakterim oturmuştu. Oyunculuk yapmaya karar verdiğimden beri sadece kendime farklı yetkinlikler katıyorum o kadar.

Yoğun iş temposunun altından nasıl kalkıyorsunuz, kendinizi nasıl ödüllendiriyorsunuz?
İş dışında pek zamanım kalmıyor aslında. Evde zaman geçirmeyi çok seviyorum. Arzuladığım gibi bir ev yaptım kendime, orada zaman geçirmeyi çok seviyorum. Spora gidiyorum. Bazen dışarı çıkıyorum. Hiç uzun ara olmadığı için bunları yapabiliyorum. İlk fırsatta yurt dışına tatile çıkacağım. En büyük zevkim gezmek. Dünyayı gezmeden ölmeyece-ğim. Her yeri görmem lazım gibi hissediyorum.

Güzel giyinmeyi sevdiğinizi söylüyorsunuz. Nedir sizin için güzel giyinmek, tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Rahat giyinmeyi seviyorum. Tişörtler ve bilekli ayakkabılarım gardırobumun olmazsa olmazları. Sanırım benim tarzım sade ama kaliteli. Aksesuarlarımı da kalabalık kullanmıyorum. Evet, güzel giyinmeyi seviyorum,
kim sevmez ki?

Sevimli Tehlikeli nasıl bir deneyim oldu sizin için, Özcan Deniz’le çalışmak nasıldı?
Sete çıkmadan iki buçuk ay öncesinden hazırlanmaya başladım zaten ‘Zarok’ için. O süre boyunca onun bende olmayan bütün yönlerine çalışmak için dersler aldım. Ata bindiğim ve arabayla drift yaptığım sahneler için hazırlandım. Aksiyon sahneleri için profesyonel ekipler geldi onlarla da fiziksel bir hazırlık yaptık. Bunların yanında duygusuna ve karakterin geçmişine hazırladım kendimi. Yazdım çok onunla ilgili. Zarok için hazırdım. Bu nedenle dublör de kullanmadım. Özcan (Deniz) zaten disiplinli ve işini iyi yapan bir yönetmen. Ne hazırlık sürecinde, ne de çekimlerde cevaplayamadığı hiçbir soru yoktu. Film onun filmiydi ve her bir noktasını kafasında tasarlamıştı. Bu da oyuncunun üzerinden büyük bir yük alıyor, rahatlatıyor.

Film, tiyatro ve dizi üçgenini içindesiniz,birbirlerinden ayırmak zor, hepsinin ayrı heyecanları var diyorsunuz…
Diziler, kendinizi daha büyük kitlelerle buluşturduğunuz mecralar. Bir karaktere başlıyorsun; ama üç bölüm sonra ne olacağını bilmiyorsunuz. Bu yolculuğa çok hazır olmanız gerekiyor. Dizide oynadığınız karakter sizin vitrininiz oluyor. Sinemada ise 7/ 24 sinema yapamıyorsunuz. Sinemanın belli bir hazırlanma ve çekim süreci var. Başı ve sonu belli olan bir karakter oynadığınız için oradaki alanınızı en verimli ve gerçek haliyle kullanabilirsiniz. Dizilerde son belli değil. Sinemada ise başı sonu belli bir yolculuğa çıkıyor karakter.

İlişkiler hakkında konuşmaya pek yanaşmıyorsunuz ama nedir bir ilişkiden en önemli beklentiniz?
Beklentim yok. İlişkilerde beklenti ve yükümlülük devreye girdi mi olmuyor. Özveri olmalı. O da zaten insanın karakterinde vardır, gerçek bir aşk onu ortaya çıkarır.

Tutkulu bir şeyler mi yoksa uzun vadeli ilişkilere mi mesai ayırırsınız?
Onu düşünerek yola çıkılır mıymış yahu? Öyle çıkılan yolda aşka rastlanılmaz ki. Hissedersin yola çıkarsın, tutkun yükselir, her şey yolunda giderse tutku uzun sürer, belki de bir ömür.

Peki hayal kırıklıklarıyla başa çıkmak nasıl oluyor?
İnsanın her şeyden önce kendisiyle barışık ve mutlu olması lazım. Ben şuna inanıyorum; dış dünyan iç dünyanın yansımasıdır. Dışarıda hayal kırıklığı varsa önce içeriyi düzeltmek lazım.

Ünlüler sadece ünlülerle mi olabiliyor birbirlerinin dertlerini daha iyi anladıklarından mütevellit?
Alakası yok. Ben ‘ben ünlüyüm’ kafasında değilim. Normal, herhangi bir insan gibi yaşamaya devam ediyorum. 

Portekiz maceranızdan bahsedebilir misiniz?
Enteresan deneyimlere mekan olmuş, ama daha da önemlisi oyunculuğun temelleri orada atılmış… “Ölmeden önce hayatının en önemli anları gözünün önünden geçer,” derler ya, yarısı oradaki anılarımdan olacaktır, eminim. Portekiz’e Erasmus öğrenci değişim programı ile gittim. Çok gezdim, çok eğlendim. Çocukluğumdan beri Muay Thai ve Jiu Jitsu yapıyordum. Orası dövüş sanatlarının membası resmen. Orada kafes dövüşlerine katıldım. Oyunculukla ilgili workshoplara katıldım. Portekiz’de bana cesaret vermesi açısından bir aydınlanma durumu yaşadım açıkçası. Bana kattıkları ve beni dönüştürdüğü hal sayesinde şu an oyunculuk yapabiliyorum.

Arkadaşlarınızla evdesiniz, en çok ne yapmaktan hoşlanırsınız, nasıl geçer zaman?
Sohbet tabii. Laf lafı açar. O laf sırasında o an ne yapmak istediğinize karar verirsiniz. Benim evimde misafirlerimin kararları önemli. 

Daha çok gençsiniz, istediğiniz her türlü çılgınlığı yapma hakkına sahip olduğunuz bir yaştasınız, kendinizi dizginliyor musunuz, yoksa gittiği yere kadar gitsin diyenlerden misiniz?
İçimden ne geliyorsa onu yapıyorum. Hissetmeye hep açık tutuyorum kendimi. Hem etrafımı hem de kendimi. 

Zerrin Tekindor’dan çok şey öğrendiğinizi belirtiyorsunuz, size ilham olan kimler var başka?
Mesleki olarak hayran olduğum Daniel Day-Lewis var, ve tabii ki Haluk Bilginer.

İlgili Makaleler