Şehirle bütünleşen bir liman: Mehmet Bali ile Galataport’un vizyonu üzerine

Pazarlama süreçlerinden kültürel mirasın korunmasına, kruvaziyer turizminin yeniden canlandırılmasından şehir hayatına kattığı değere kadar tüm detayları, Galataport’un iletişimini yönlendiren Mehmet Bali’den dinliyoruz.

Röportaj: Sude Ilgın Sak

Fotoğraflar: Galataport’un izniyle

Galataport’un pazarlama süreçlerini yönetmek, turizmden gastronomiye, kültür-sanattan perakendeye kadar geniş bir perspektifi kapsıyor. Böylesine çok disiplinli bir yapıyı yönlendirmek için bir CMO olarak nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz? Farklı dinamikleri bir araya getirirken hangi stratejiler sizin için belirleyici oluyor?

Mehmet Bali

Boğaz ve Tarihi Yarımada manzarası gibi doğal güzelliklerin, tarih, kültür, sanat, kruvaziyer, otel, yeme-içme ve alışverişin bir araya geldiği Galataport İstanbul; dünyanın en güzel noktalarından birinde yer alan eşsiz bir mahalle. Net tanımlanabilir bir hedef kitlesi bulunmayan, kozmopolit, gün içinde dahi sürekli değişen ve misafirleri ile şekillenen bir organizma. Biz de tüm bu özelliklerini göz önüne alarak; kapsayıcılık, farklılıkları anlamaya çalışmak, tüketimden ziyade deneyimi ön plana çıkarmak, değer yaratmak gibi amaçlara odaklanıyoruz. 

Günümüzde bir markanın başarısı, sadece doğru pazarlama teknikleriyle değil, aynı zamanda güçlü bir hikâye anlatımıyla da şekilleniyor. Galataport’un marka kimliğini oluştururken size en çok ilham veren unsurlar neler oldu?

Galataport, hem sunduğu olanak yelpazesi hem de lokasyonu bakımından çok zengin ve katmanlı. Arketip ve kültürler bazında oluşturulan matrisler iletişim stratejimiz ve etkinlik kürasyonumuzu biçimlendiriyor. Marka kimliği, Galataport’un fiziksel özellikleri ve sahiplendiği alanlarda benimsediği kültürel yaklaşıma oturuyor. Kapsayıcılık misyonumuz doğrultusunda, belki de başka şehirlerde yaşadığından Galataport’a hiç gelmeyecek veya bir ürünün alıcısı olmayacak kişinin bile sosyal medyada paylaştığımız içerikten bir şey öğrenmesini, esinlenmesini istiyoruz. 

Galataport, şehrin tarihi dokusuyla modern mimariyi harmanlayan özel bir alan. Bu sentezin doğru şekilde işlenmesi için en çok dikkat ettiğiniz unsurlar nelerdi?

galataport

Galataport İstanbul’un tasarımı, tarihi limanın kimliğini koruyarak modern bir dönüşüm yaratma hedefiyle hayata geçirildi. Liman fonksiyonunun devamlılığının gözetilmesi konusuna öncelik verildi, yapı etrafındaki tarihsel dokuyla uyum içinde tasarlandı. Tasarımın çevresiyle yarışmayıp doğal bir bütünlük yaratması, temel maksat oldu. Bu yaklaşım, detaylarda sade çözümlerle kendini gösterdi. 

Tescilli yapıların restorasyonu, Galataport’un tarihi mirası korumaya dair kararlılığını vurgulayan önemli bir unsur. Restorasyon sürecinde eski ile yeninin ayrıştırılması, tarihi yapılara duyulan saygının bir göstergesi. Paket Postanesi’ndeki kapı kulplarına imalat yılının yazılması, bu hassasiyete örnek teşkil edebilir. 

Ayrıca, tarihi binaların güçlendirilmesi sürecinde yapıların özgünlüğünü koruyarak uzun süreli kullanımına hizmet eden tekniklerden yararlanıldı. Uygulamalar kapsamında tarihi dokuya saygı birinci, maliyet ikinci planda tutuldu. Tüm bu çalışmalar, Galataport İstanbul’u geçmişle geleceği bir araya getiren, dengeli ve sürdürülebilir bir dönüşüm projesi olarak öne çıkarıyor.

Galataport, bir buluşma noktası olarak şehir hayatına yeni bir soluk getirdi. Burası yalnızca ziyaret edilen değil, aynı zamanda vakit geçirilen bir alan olarak nasıl konumlandırıldı? Şehre kazandırdığı sosyalleşme kültürünü nasıl tanımlarsınız?

Galataport; her yaştan bireye, ailelere gün boyu açık havada, güvenle vakit geçirebilecekleri keyifli bir mahalle atmosferi sunuyor. Sergi gezmekten, Boğaz kıyısında sabah sporu yapmaya, manzara seyretmekten alışverişe ya da Türk ve dünya mutfaklarından bir şeyler atıştırmaya, günün her saati farklı bir aktivite olanağı mevcut Galataport’ta. 

Açılışımızdan bu yana 40 milyonu aşkın ziyaretçiyi, 29 Ekim gibi özel günlerin kalabalıklar eşliğinde coşkuyla kutlandığı, on binlerce kişinin Filenin Sultanları’nın şampiyonluk maçını birlikte izlediği etkinlikler de dahil, düzenlediğimiz 100’den fazla ücretsiz etkinlikte 2 milyondan fazla katılımcıyı ağırladık. Ortak duyguların paylaşıldığı, münferit veya kolektif bir biçimde değerlendirilebilecek çokça okazyonu barındıran bir lokasyon burası. “Mahallecilik” kültürüne yeni bir soluk getirmenin yanı sıra, insanları yeri geldiğinde aynı amaç etrafında buluşturup benzersiz bir sinerji yaratmaktan dolayı da mutlu ve gururluyuz.

Galataport’un sadece ticari değil, aynı zamanda kültürel bir merkez. Burada gerçekleştirilen sanatsal projelerin ve etkinliklerin mekâna kattığı ruhu nasıl yorumluyorsunuz? İstanbul’un kültür-sanat ekosistemine nasıl bir katkı sunuyorsunuz?

İstanbul Modern ile İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin varlığı, Galataport’u başlı başına bir kültür ve sanat destinasyonu haline getiriyor. Onun haricinde, kamusal alana sanatı entegre etmek amacıyla gerçekleştirdiğimiz yatırımlar, başta çocuklar olmak üzere her yaştan insanı sanata maruz bırakma misyonumuzun temelinde yatıyor. 

İstanbul Modern ve İstanbul Resim ve Heykel Müzesi ile bölgenin kültürel çekim gücünü artırırken, düzenlediğimiz ücretsiz etkinlikler, açık hava heykel sergileri ve çeşitli sanat projeleriyle ekosistemimizi daha da güçlendiriyoruz. Galataport Jazz festivali, özel günlerde misafir ettiğimiz Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası gibi önemli oluşumlarla iş birliği yaparak sanatın her dalını destekliyoruz.

Kruvaziyer turizmi, İstanbul’un uzun yıllar eksikliğini hissettiği bir alandı. Galataport, bu açığı kapatırken nasıl bir strateji benimsedi? İstanbul’u Akdeniz kruvaziyer rotalarında daha güçlü bir destinasyon haline getirmek adına nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?

Galataport, gemi seferlerinin başlangıç ve bitiş noktası olarak kabul edilen ana liman pozisyonunda bulunuyor. Kentin başlıca yeme-içme, alışveriş ve deneyim noktalarına erişim olanağı tanıyan entegre liman özelliği de yolcu ve tayfaların hayatını büyük ölçüde kolaylaştırıyor. Karaya ayak bastıkları andan itibaren kendilerini İstanbul’u simgeleyen bir alan içerisinde bulmaları, otantik deneyimler arayışındaki tüm dünya vatandaşlarına uygun, yerel lezzetlerin sunulduğu restoranlarda oturmaları, dünyanın en önemli mağazalarının tasarım ürünlerini keşfetmeleri ve bunların hepsini tek bir yerde, İstanbul’un en güzel manzarasına karşı gerçekleştirmeleri, yolcuların eşsiz bir deneyimle seyahatlerini tamamlamalarına sebep oluyor. 

Tatil öncesi veya sonrası İstanbul’u da keşfetmeye zaman ayırdığından, ana liman kruvaziyer yolcusunun ülke turizmine katkısı standart bir turistin yaklaşık 6 katını buluyor. Bu vizyonla tasarlanıp planlanan Galataport’un; Avrasya Patent Örgütü, Avrupa Patent İdaresi ve Amerikan Patent İdaresi tarafından tescillenmiş “geçici gümrüklü saha” konsepti, farklı liman şehirlerine ilham vermenin yanı sıra kruvaziyer firmaları ve yolcuları için de İstanbul’u daha cazip kılıyor. “Özel Hidrolik Sistemli Kapak” ve “Yer Altı Kruvaziyer Terminali” sistemleriyle yenilikçi çözümler sunuyor, şehir içi ulaşım ve transfer faaliyetlerini günlük yaşamla entegre bir biçimde sürdürüyoruz.

Sürdürülebilirlik, günümüz projelerinde en kritik başlıklardan biri. Galataport’un karbon ayak izini azaltma, deniz ekosistemini koruma ve sürdürülebilir mimari konularında attığı somut adımlar var mı?

Sürdürülebilirliğe yönelik vizyonumuzun kaynağı, hümanizm, kapsayıcılık ve değer katma misyonumuz. Bu doğrultuda tasarım aşamasından başlayarak, inşaat süreci ve yapıların işletme ömrü boyunca çevreye karşı negatif etkilerini minimize etmek ve karbon ayak izini azaltmak gibi kriterleri özellikle gözettik. Deniz suyu ile soğutma yapan mekanik cihazlar, uluslararası konfor, enerji verimliliği ve su verimliliği standartları üzerinde mühendisliği gerçekleştirilmiş sistemler ve çevreye karşı duyarlı inşaat süreçleri, Galataport’a LEED Platin sertifikasını ve Avrupa’daki LEED Platin sertifikalı en büyük ikinci proje ünvanını kazandırdı. Projenin peyzaj alanlarında İstanbul’un iklimi ile uyumlu bitki tercihleri ve verimli sulama sistemleri ile %50 su tasarrufu sağlanıyor. Projenin çevreye etkilerini izlemek için 3 ayda bir deniz suyu kalitesi, partikül madde ölçümü, çöken toz ölçümü ve gürültü izleme çalışması yapılıyor.

İlgili Makaleler