Selahattin Paşalı ile Aşka Giriş

  • Aşk 101 Netflix’in üçüncü yerli yapımı. Televizyon yapımından nasıl farkları vardı çalışma şartları açısından? 

Televizyon, dijital platform, sinema ya da tiyatro fark etmez. Kendisine ve işine saygı duyan her oyuncu, sorumluluk duygusu, disiplin ve iş ahlakı gibi değerlere sahiptir. Bu değerleri fazlasıyla önemseyen biri olarak yaklaşımımda çok büyük bir değişiklik olmadı. Ancak, Netflix gibi bir dünya markası ile yolum kesiştiği için çok heyecanlı ve gururluydum. Öncelikle setimiz düzenli ve sakin bir setti. Yönetmeninden çekim ekibine, Netflix sorumlulularından catering çalışanlarına kadar profesyonel bir ekiple çalışmanın ayrıcalığını yaşadık. Televizyon dizilerine göre senaryomuz daha az sayfadan oluştuğu için haftalık dizi maratonunun yoruculuğunu pek yaşamadık. Az sayfa olması, her sahnenin aynı titizlik ve özenle çekilmesini beraberinde getirdi ve bunun da kaliteyi ve seyir zevkini artırdığını düşünüyorum. Bununla beraber sete başlamadan sekiz haftalık programımızı biliyor olmak da biz oyunculara hazırlık için büyük bir avantaj sağladı.
 

  • Osman, çeteci, bahisçi, laf ebesi, iş bitirici bir tip. Karakteri yaratırken nelerden beslendiniz?

Osman’la ilgili saydığınız özelliklerin hiçbirine sahip değilim. Osman bir oyuncunun oynamak isteyeceği bir karakter ve bu bende hem heyecan hem de korku yarattı. Keşif sürecinde korku zaten her zaman olması gereken bir duygudur. Açıkçası yönetmenlerime bıraktım kendimi. İlk dört bölüme Ahmet Katıksız ile hazırlandığımız için yaratım aşamasında kendisi bana çok yol gösterdi. Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanındaki Halit Ayarcı’yı analiz etmemi ve Pulp Fiction filminden Mr. Wolf karakterini izlememi istedi. Zamanla benden ne istediğini anladım, fikir alışverişlerinde bulunduk ve yolda kendi keşfettiklerimi de katarak Osman’ı ortaya çıkardım.
 

  • Budapeşte’de sanat yönetimi okudunuz. Türkiye’ye dönüp oyunculuk yapmaya nasıl karar verdiniz?

Tamamen okuduğum bölümün bende uyandırdığı üretme duygusu ile alakalı. Üniversitede üçüncü yılım zorunlu staj yılımdı ve bir senemi kar amacı gütmeyen bir sanat alanı/ galeride ressamlarla geçirdim. Zaman içerisinde onlar gibi “izleyici” değil “üretici” olmak istediğimi fark ettim ve dönmem dediğim İstanbul’a dönüp oyunculuk eğitimi almaya başladım. Kendimi sanatın bir alanında denedim ve sonunda hayatta kendimi buldum.
 

  • Eğitiminizi Craft Tiyatro’da aldınız. Ne kattı size bu süreç? En güzel ve en zor yanları nelerdi?

Temelde iki önemli şey kattı. Birincisi vücudumu tanımak ve derinlerimde kapattığım duygularla yüzleşmek. İkincisi empatinin gücü. Birinci yılınızda kendinizi keşfetmeniz konusunda size yol gösteren bir eğitimden geçiyorsunuz. Vücudumu, dürtülerimi, toplum ya da aile baskılarından dolayı oluşan blokajlarımı tanımaya başladım ve bunlarla yüzleştim. Yüzleşmek zordu. Ancak yüzleştikçe özgürleştim. Özgürleşme, kabuğunu kırma eğitimin en zor ve en güzel yanıydı. Birçok insanın hayatını, özelini dinledim. Benimle mezara gidecek şeylere tanıklık ettim. Empati yeteneğimi ve önyargısız olma becerisini oyuncu adayı arkadaşlarımla deneyimlemeye ve geliştirmeye başladım. Hala geliştirmeye çalışıyorum ve insanları anlamaya çaba gösteriyorum. Gerçekten anlamaya.
 

  • Aşk 101’de aşkla işi olmayan tek karakter Osman. Sizin aşkla aranız nasıl? Birine aşık olduğunuzu nasıl anlarsanız?

Genelde aşık olabileceğim kadınlardan kaçtım. Zaten hayatta yeni yeni bir şeyleri başarırken bir başka kriz istemedim sanırım. Hayatta dengede olmayı seviyorum. Bunu da ilişki içerisindeyken becerebiliyorum o yüzden aşk adamından çok mantık adamıyım. Bencilce biliyorum. E zaten kimilerine göre de aşk, bencillik değil midir?
 

  • Bugüne kadar oldukça geniş bir yelpazede karakterler canlandırdınız hem dizilerde hem de tiyatroda. Sizin gönlünüzde nasıl bir aslan yatıyor? Nasıl bir karakteri canlandırmak istersiniz bundan sonra?

Çalıştığım menajerlerimin, koçlarımın, yönetmenlerimin ve benim de isteğimle bahsettiğiniz yelpazeyi geniş tutmak bilinçli bir seçim aslında. Bu yelpazeyi daha da genişletmek istiyor ve hedefliyorum. Daha uçları, kırmızı çizgileri, tabu yıkan rolleri ya da bedenimin sınırlarını zorladığım, formunu bozduğum ve bunların getirdiği psikolojik zorlukları yaşadığım, gerçek dünyadan koptuğum, yeni şeyler keşfettiğim roller oynamak isterim. Spesifik bir rol yok gönlümde ama yatan aslanın bağımsız sinema olduğunu söyleyebilirim.
 

  • Osman’ın ağzı bir dakika boş durmuyor, çok pisboğaz biri. Çekimler sırasında kilo aldınız mı?

Aksine yoğun çalışma temposunda kilo veriyorum. Çekimler sırasında da kilo almadım ama çekimler bittikten sonra uzun bir süre fındık ve kokoreç yemedim.
 

  • Hepimizin eve kapandığı bu dönemde bir gününüz nasıl geçiyor?

Çok acayip bir şey keşfetmedim açıkçası, herkes gibi geçiriyorum. Ama İstanbul’da on dört gün karantinada kaldıktan sonra Bodrum’a ailemin yanına gelmekle çok doğru bir karar vermişim. İstanbul’daki o kötü enerjiden ve korkudan uzaklaşmak iyi geldi, burada kendimi daha güvende hissediyorum. On altı yıldır ailemle ayrı şehirlerde yaşadığımız için onlarla vakit geçirmek de iyi geldi. Gün içinde annemle bahçe işleriyle uğraşıyoruz. Akşamüstü maaile personal trainer eşliğinde online dersimizi yapıyoruz. Gündemi takip etmek dışında her akşam bir film izliyoruz.
 

  • En sevdiğiniz, sıkılmadan izlerim dediğiniz film, tekrar tekrar okuduğunuz kitap hangisi?

Evimde Osho’nun birçok kitabı var. Osho’nun öğretilerini tekrar tekrar okurum. Bir de pratik yapmadıkça sanat tarihi bilgilerim köreliyor. Dolayısıyla Gombrich’in Sanat’ın Öyküsü kitabında sanat akımlarının üzerinden ara ara geçiyorum. İzlemekten sıkılmadığım filmler genellikle içinde bulunduğum zamanının ruhu ile bağlantılı oluyor. Şu anda tekrar tekrar izlerim diyebileceğim bir film yok çünkü daha izlemem gereken çok yapıt var. Ancak bahsettiğim zamanın ruhu ile alakalı geçmişte Türk filmi olarak Kaybedenler Kulübü’nü sıkılmadan defalarca izledim, yabancı film olarak ise Requiem for a Dream.

Röportaj: Ceren Arseven

İlgili Makaleler