Toksik pozitiflik, kişinin kendini sürekli mutlu ve olumlu olmak zorunda hissetmesiyle, sürekli kötü duyguları elimine etmeye çalışarak kişinin gerçek duygularını bastırmasına ve yapay bir olumlu duruş sergilemesine yol açar. “Zehirli olumluluk” olarak adlandırılan bu durum, insan doğasına aykırı bir tutumu temsil eder ve bireyin duygusal yüklerini artırabilir.
Olumsuz duygulardan ve zorlayıcı durumlardan kaçınma eğilimi, kişiyi gerçekliğin dışında bir dünyaya itebilir. Bu durum, insanların kendi içsel zorluklarına karşı açık olmaktan kaçınmalarına ve duygusal deneyimlerini bastırmalarına neden olabilir. Polyanna’lık sendromu adı verilen duruma kadar ilerleyebilen toksik pozitiflik, insanı bir döngüye sokarak ne olursa olsun mutlu olması gerektiğini düşündürtebilir. Bu durumda, kişi sürekli olarak olumlu bir bakış açısını korumaya çalışırken, gerçekliği göz ardı eder ve sorunlarıyla yüzleşmek yerine sürekli bir pozitif maske takmaya devam eder.
Sosyal medyadaki toksik pozitiflik ise, bu durumun dijital platformlara yansıyarak birey bazından çıkması ve daha kitlesel bir problem haline gelmesini belirtiyor. Çağın sosyal salgını olarak düşünülebilecek olan toksik pozitiflik, kullanıcıların gerçeklikten uzak, “ben mutluyum!” diye bağıran mükemmel bir hayat izlenimi yaratma çabasından kaynaklanıyor. Gerçeklikle bağdaşmayan standartlara ulaşmak ve herkese ne kadar harika bir hayat yaşadığını kanıtlama isteğinden kaynaklanan bu zehirli durum, insanı içten içe yıpratır. Bunun yanı sıra olayın kitlesel boyutu düşünülürse, birçok kullanıcı için, toksik pozitif olan kişilerin sürekli olarak başarılarına, mutluluklarına odaklanmak, kendi hayatlarını değersiz hissettirebilir. Sosyal karşılaştırma sendromunu tetikleyebilen toksik pozitiflik, birçok kullanıcı için kaygı ve depresyon yaratabilir. Herkesin hayatında zorluklar, inişler ve çıkışlar olabileceği gerçeği yok sayılarak sonsuz bir mükemmellik akışına girilmesiyle, kullanıcılar, kendi yaşamlarının sosyal medyadaki gönderilere benzemediğini düşünerek düşük özsaygıya sahip olabilirler.
Ayrıca, toksik pozitiflik, duygusal gerçekçiliği bastırabilir ve insanların duygusal zorluklarına açık olmaktan kaçınmalarına neden olabilir. Sosyal medyadaki bu suni pozitiflik, bireyleri bu zorlukları paylaşmaktan kaçınmaya iter. Bu da duygusal izolasyon ve stresle başa çıkma becerilerinde zayıflamaya yol açabilir.
Olumlama ve manifest yaparak evrene istediklerimiz için doğru enerjiyi göndermek ya da sağlıklı ve pozitif bir ruh halini odağımıza koymakta hiçbir yanlış yok ve bu tarz unsurlar toksik pozitiflik olarak görülmez. Ancak, hayatı bir bütün olarak kabul etmeyerek yalnızca olumlu taraflarına odaklanmak, kötü olan hiçbir duyguyla ve durumla yüzleşmeyerek bu pozitifliği korumak bir çözüm yolu değildir. Sosyal medyanın çoğunlukla bir illüzyon olduğunun unutulmaması gerekir. İnsan olduğumuzun bilincinde olarak, üzgün olmanın ve kötü hissetmenin de gayet normal şeyler olarak hayatın bir parçası olduğunu kendimize hatırlatmamız gerekiyor.
Kapak Görseli: @kimkardashian