Son zamanlarda hemen her mecrada karşımıza sıklıkla çıkan ‘mindfulness’, “şefkat” ve “nöroplastisite”yi TalkTuBaNa’nın kurucusu Tuba Müftüoğlu’ndan dinledik.
Tuba Hanım nedir bu sıklıkla karşımıza çıkan mindfulness akımı?
Mindfulness yani bilinçli farkındalık en özet haliyle; kalıplarımızın, inançlarımızın, yargılarımızın, beklentilerimizin ötesinde bizi o an – yani reel time- kendimizle, bedenimizle, duygularımızla, düşüncelerimizle ve gerçekten olanla iletişime geçiriyor. Yani olanı, olduğu gibi fark ediyoruz ve bu inanılmaz bir his.
Çoğumuz hayatı otomatik pilotta gerçekten olandan, bedenimizden, hislerimizden kopuk yaşıyoruz. Mesela eskiden ben otomatik pilotun canlı kanlı örneğiydim. Gün içerisinde 24 saat bana yetmezdi. Ev, iş, doktora, yapılacaklar…Kendime yüklendikçe yüklenirdim…Ve mesela bir şeye sinirlenirsem benim için hayat durma noktasına gelirdi. Çünkü sinirimi zihnimden, yani boynumdan aşağı, bedenimle temasım kopuk biçimde yaşardım. Sinirimi bedenimde nerede hissettiğimi, bedenimde yarattığı duyumları bırak, beni sinirlendiren olayın bende hangi duyguyu yarattığı veya bende hangi kalıbı tetiklediğini bile fark etmezdim. Ayrıca o öfke girdabında karşıdakinin utancını, beden hareketlerini ya da benden özür dilediğini bile göremezdim.
Mindfulness sayesinde önce bedenimle, sonra duygu ve düşüncelerimle temasa geçmeyi öğrendim. Böylece örneğin zorlandığımız duygulardan olan bir sinir anında önce o sinir hissinin karnımdan yukarı çıktığını, nefesimin sıklaştığını, başımın yandığını fark edip durmayı ve en önemlisi durup en basit olayın bile benim kalıplarım ya da beklentilerim yüzünden büyüdüğünü gözlemleyebilir hale geldim. Ya da sadece basit bir hatadan kaynaklanan herhangi bir olay, benim her şeyin mükemmel olması gerektiğine dair inancım yüzümden pireyken deve oluyordu. Zamanla otomatik pilottan tepki vermek yerine durmayı ve tepki yerine yanıt vermeyi öğrendim.
Yalnız tabi ki de sadece fark etmek yeterli değildir. Tüm bu fark ettiklerimizi karşılama biçimimiz de çok önemli. Çünkü sadece fark etmek dikkatten ibarettir. Mevcut anı yargısız, açık ve şefkat dolu bir kalple karşılamak ise bilinçli farkındalıktır.
Yani mindfulness otomatik pilot sisteminden çıkarak, niyet, dikkat ve yargısızlık ilkeleriyle kendimizle ve çevremizdeki tüm uyaranlarla temas etmeyi, anlamayı ve onlarla sağlıklı bir ilişki kurmamızı sağlayan bir bilinçlilik halidir. Kazanılan bu bilinç ise; kişilerin hayatlarında değiştirmek, dönüştürmek istedikleri alanlara uygulanarak daha sağlıklı tercihler yapılmasını, tepkiler yerine yanıtlar verilmesini, duyguları yönetmeyi öğretiyor, kişilerin daha iyi bir iyilik haline kavuşmasına elçi oluyor. Beden, zihin, zihin-nesne ve duyguların farkındalığı ile kişiler daha önce kabullenemedikleri duygularını, kalıplarını, tükenmişliklerini, depresyonlarını, kaygı ve streslerini kontrol altına alabiliyor ve sorunlarla başa çıkmanın metotlarını bu bilinçli farkındalık ile keşfedebiliyor. Bu sayede kişiler kurtulamadığı alışkanlıklarından, bağımlılık yapan davranış kalıplarını tanıyarak, onlarla sağlıklı bir ilişki kurarak yönetebilmeyi öğreniyor.
Peki Şefkat’in ve Pozitif Nöroplastisite’nin Mindfulness ile ilişkisi ve etkileşimi nasıl oluyor?
Mindfulness aslında yolculuğun ilk adımı gibidir. Fark etmek, gözlemek, olanı anlamak ve onunla kalabilmek işin başlangıcı. Sonra yolculuğa şefkat katılır yani kalpten farkındalık. Ben 44 yaşında mükemmeliyetçi tarafımı ortadan kaldıramam çünkü o benim bir parçam ve hatta baktığımda bana pek çok konuda da yardım eden bir parçam. Onun sayesinde iş hayatında başarılıyım, onun sayesinde bir görevi hakkıyla yerine getirebiliyorum. Ben ancak onu fark ederek, tanıyarak, kabul ederek ve onunla sağlıklı bir ilişki kurarak yıkıcı tarafı yerine yapıcı tarafını besleyebilirim.
Ama – kendim de dahil – bir çoğumuz bu tarz çalışmalara, eğitimlere başladıklarında zannediyorlar ki bütün kötü, memnun olmadığımız taraflar böyle hooop resetlenecek, hiç utanmayacağız, hiç öfkelenmeyeceğiz, hiç endişe duymayacağız, hiç hata yapmayacağız, böyle evliya evliya dolanacağız… Buradaki amaç bizim bütün o beklentilerimizi, inançlarımızı, kalıplarımızı yok etmek değil. Ve bizler insanız ve mükemmel değiliz ve gene aynı hataları yapabiliriz. Şefkat, işte burada devreye giriyor; hata yaptığımda kendimi suçlamak, kendime acımasız davranmak yerine şefkatin yin tarafıyla kendime destek olup, kendime gereken anlayışı, özeni ve sevgiyi gösterirken, yang tarafıyla da tekrar baştan başlayacak, tekrar aksiyona geçecek motivasyonu sağlıyorum. Yani kendi acılarıma karşı duyarlı olup, onları dindirmek için harekete geçiyorum. Bunu kendime yaptıkça çevremdekilere de genişliyor.
Mİndfulness ve şefkat aslında iç içe geçmiş, birbirinden ayrılamaz iki yoldaş. Farkındalık kişinin yolculuğunda en temel ihtiyacı olan kendiyle olan bağını, temasını naziklikle keşfetmesini sağlarken, şefkat ise kişinin karşılaştığı zorluklarla, acılarla ilişki kurması için kalbini sonuna kadar açabilmesini ve şefkatten doğan cesaretle aksiyon almasını sağlar.
Pozitif nöroplastisite ise farkındalık ve şefkat ile deneyimlediğimiz iyilik halini sistemli bir şekilde hayatımıza yerleştirmek ve bir yaşam biçimi yapmak için yolculuğumuzun en etkin yardımcılarından biri oluyor. Farkındalık, dikkatin kontrollü kullanımı, şefkat ve niyet ile uygulanarak; esneklik, kararlılık, merhamet, öz şefkat, mutluluk, şükür, güven gibi içsel güçlerin pekişmesiyle beynin yönetilmesini sağlayan nöroplastisite, yaşanan deneyimleri kalıcı hale getirerek içsel kaynaklarımızı güçlendiriyor ve kişilerin hayatındaki stresi, kaygıyı, depresyonu azaltarak, daha bilinçli, daha mutlu ve daha etkin bir hayat yaşamasına destek sağlıyor.
Peki son dönemde bu yöntemlerin bu kadar popüler olmasının sebebi nedir?
Yoğun iş temposu, Covid-19’un ve pandemisinin etkileri, ekonomik buhran, savaşlar, doğal afetler gibi kaygı arttıran dünya gündemi hükmünü sürdürürken, hayatın yoğun temposunda kişisel problemlerle, stresle, kaygıyla, yalnızlıkla başa çıkmanın önem derecesi her geçen gün artıyor. Dolayısıyla insanlar hayatlarını iyileştirmek, motive kalabilmek, başarı sağlayabilmek için kendilerine en uygulanabilir dönüşüm metotlarını keşfetme arayışına girdiler. Üstelik dönüşüm ihtiyacı sadece kişilerin değil; yaşanan toplumsal gelişmeler ve özellikle pandemi döneminden sonra kurumların çalışanları için de sıklıkla ihtiyaç duyduğu bir alan. Bireysel ilginin yanı sıra birçok kurumsal şirket de çalışanlarının ruh sağlığına katkıda bulunmak, motivasyonlarını arttırmak ve performanslarını güçlendirmek üzere mindfulness, şefkat ya da pozitif nöroplastisite çalışmalarına başvuruyor. Dolayısıyla toplumumun bir kesimi bu olguları henüz tanımıyorken, aslında birçok kesimi de bu alanı öğrenmeye başladı. Memnun kalan kişilerin tavsiyesi üzerine de bu olgu artık hayatımızın hemen hemen her iletişim aracında gündemdeki yerini koruyor.
Çünkü hayatın yoğun temposunda dengeli ve sağlıklı kalabilmek artık gerçekten çok zor. İyilik haline nasıl ulaşabilirim diye yola çıkıldığında kişiler bu yöntemlerle tanışıyor. Bugüne kadar gerçekleştirilen yüzlerce çalışmayla faydaları bilimsel olarak da kanıtlandığı için şu an en çok talep alan yöntemler olarak da her biri başı çekiyor. Hayatımızdaki neden – sonuç ilişkilerini, olaylara verdiğimiz tepkileri, hissettiğimiz duyguları, korkularımızı ya da acı yaşama biçimimizi zihnimizi eğiterek geliştirmenin yöntemi olan bu yollar ile dönüşüm sayesinde içsel netliğimizi kazanmak ve bizi yoran, üzen, kaygıya sürükleyen hayat akışımıza olumsuz etki eden her şeyle farklı bir ilişki kurmak mümkün. Ve iyi haber şu ki; tüm bu olumsuzluklara rağmen sahip olduğumuz muhteşem organizmanın eğilimi her zaman iyileşmeye her zaman iyi hissetmeye yönelik. Hiçbir zaman yeni bir mekanizma uydurmak, yeni bir şey öğrenmek, yeni bir sistem kurmamıza gerek yok. Bu iyileşme kapasitesi, sorunları çözme kapasitesi doğuştan bizde var, sadece biz kullanmayı unutmuş durumdayız ve bu yöntemlerle bunları tekrar hatırlıyoruz.